Pages in topic: < [1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37] > | Off topic: UYARI: Dikkat Scam Thread poster: Adnan Özdemir
| Adnan Özdemir Türkiye Local time: 18:03 Member (2007) German to Turkish + ... TOPIC STARTER "2000 TAPUSU OLAN BELEDİYE BAŞKANI" | Mar 28, 2018 |
--Alıntıdır--
Yazı: Can Ataklı *Sözcü-Korkusuz 27 Mart 2018
YENİ ÖĞRENDİM
2000 TAPUSU OLAN BELEDİYE BAŞKANI
Geçenlerde Ankara'daki haber kaynaklarımdan biri aradı.
“Sana ilginç bir şey anlatacağım” dedi.
Sonra hemen ekledi; “Erdoğan'ın partisindeki usulsüzlüklere ses çıkarmadığını söylüyorsunuz ya, işte bunu böyle olmadığını anlatacağım.”
Güzel tabii. Madem Erdoğan usulsüzlükler... See more --Alıntıdır--
Yazı: Can Ataklı *Sözcü-Korkusuz 27 Mart 2018
YENİ ÖĞRENDİM
2000 TAPUSU OLAN BELEDİYE BAŞKANI
Geçenlerde Ankara'daki haber kaynaklarımdan biri aradı.
“Sana ilginç bir şey anlatacağım” dedi.
Sonra hemen ekledi; “Erdoğan'ın partisindeki usulsüzlüklere ses çıkarmadığını söylüyorsunuz ya, işte bunu böyle olmadığını anlatacağım.”
Güzel tabii. Madem Erdoğan usulsüzlüklere göz yummuyormuş, dinleyelim o zaman.
Haber kaynağım anlatmaya başladı; “Bir belediye başkanı hakkında parasal ilişkilere girdiği konusunda dedikodular gelmiş kulağına Erdoğan'ın. İsim büyük, yıllardır belediye başkanı, herkes tanıyor. Öyle her dedikoduya kulak asılır mı?”
Ankaralı saraya yakın tanıdığım “Erdoğan partili olmayan yakınlarından birine bu belediye başkanı hakkında sağlıklı bilgi getirmesini istemiş” diye devam etti.
Bu kişi kendi kaynaklarını kullanarak araştırmaya girmiş. Kendi kendine demiş ki “çok akçalı işlere adının karıştığı söyleniyorsa parası ya bankadadır ya da gayrimenkul almıştır.”
O belediye başkanının görev yaptığı ildeki Tapu Kadastro Müdürü arkadaşıymış. Aramış ve şöyle demiş; “……'nin belediye başkanı olmadan önce kendisine, eş ve çocuklarına, anne babası ve kardeşlerine ve eşinin anne baba ve kardeşlerine ait kaç tapusu vardı, şimdi kaç tane var, bana verebilir misin?”
Tapu müdürü zaten arkadaş, ayrıca bunu isteyenin Erdoğan'a çok yakın olduğunu da biliyor. “Bir bakayım” demiş.
Bir süre sonra da önüne bir dosya koymuş.
Bunu bana aktaran Ankaralı haber kaynağım “Bu dosyaya göre bu kişinin belediye başkanı olmadan önce üzerine kayıtlı tek tapusu bile yok. Aile fertlerine ait birkaç tane var ama şu eskiden bildiğimiz kooperatf daireleri bunlar” dedikten sonra asıl soruyu patlattı;
“Tahmin et belediye başkanlığı süresince sahip olduğu tapuların sayısı kaç?”
Tabii soruş biçiminden tapuların 3-5 ya da 10-15 olmadığını anladım. Yine de tedbiri elden bırakmayarak “100 mü?” diye sordum.
“Çık” dedi. “250” dedim. Olmadı. “500” dedim yine olmadı. Bu kez “Bin olacak hali yok ya” diye biraz da sinirlendim. “Daha da çık” deyince dayanamadım “5 bin de bari” dedim.
Haber kaynağım “Yok, o kadar değil” dedi ve “2000'i biraz geçen sayıda tapu kaydı olduğu ortaya çıkmış” diye devam etti.
“Tamam da” dedim “Bu bilgiyi Erdoğan'a aktarmış mı?”
Elbette aktarmış, ki zaten haber kaynağım olayı bana bunun için anlatıyor.
“Tayyip Bey ne yapmış?”
Kaynağım cevapladı; “Ne yapacak, anında görevden aldı.”
Dedim ki “Bunu bana Tayyip Bey usulsüzlük yapanın gözünün yaşına bakmıyor demek için anlattın değil mi?”
Kaynağım “Evet” dedi “Biraz da iyi şey yazasın istedim AKP hakkında.”
Ne diyeyim. Elbette iyi şey yazmak isterim ama. Duruma bakar mısınız, bir belediye başkanı ve yakınları 2 binin üzerinde tapuya sahip oluyor. Ülkenin bir numaralı yöneticisi bunda bir gariplik seziyor ve belediye başkanını görevden alıyor. Peki bunlar hakkıyla mı alınmış, usulsüzlük mü yapılmış, yolsuzluk mu olmuş. Bunların hiçbirin anlamı yok demek ki Erdoğan için. O cezasını kendi kesmiş. Adalete ne gerek var ki. Parti başkanının adaletinden daha önemli ne olabilir, öyle değil mi?
.
.
.
Kaynak: https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/can-atakli/2000-tapusu-olan-belediye-baskani-2312358/
[Edited at 2018-03-28 19:09 GMT] ▲ Collapse | | | Adnan Özdemir Türkiye Local time: 18:03 Member (2007) German to Turkish + ... TOPIC STARTER "Şantaj kasetleri Genelkurmay'a nasıl sokuldu" | Mar 28, 2018 |
--Alıntıdır--
Odatv/ Yazı: Müyesser Yıldız 28.03.2018 14:23
O “şantaj kasetleri” sadece Genelkurmay'da kalmamış. Kuvvet Komutanlıkları, Milli Savunma Bakanlığı, Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'ne de gönderilmiş.
Bu hafta medyaya, birbiriyle bağlantılı iki haber yansıdı.
İlk haber bugünkü gazetelerden; İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesi, Askeri Casusluk kumpası kurbanlarından Albay T... See more --Alıntıdır--
Odatv/ Yazı: Müyesser Yıldız 28.03.2018 14:23
O “şantaj kasetleri” sadece Genelkurmay'da kalmamış. Kuvvet Komutanlıkları, Milli Savunma Bakanlığı, Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'ne de gönderilmiş.
Bu hafta medyaya, birbiriyle bağlantılı iki haber yansıdı.
İlk haber bugünkü gazetelerden; İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesi, Askeri Casusluk kumpası kurbanlarından Albay Tamer Nalbant'ın yaşadığı mağduriyetler nedeniyle açtığı davada kendisine 100 bin lira manevi tazminat ödenmesini kararlaştırmış. Kararda, davanın hak ihlallerine neden olduğu ve davacıya atılı suçların “asker kişinin onurunu kıran ve kamuoyunda küçük düşüren” haksız isnatlar yarattığı vurgulanmış.
Evet, kumpas davaların en “onur kırıcı” olanı İzmir davasıydı. Neler yoktu ki; casusluk, fuhuş vs.
Bu davadaki anormalliklere dikkat çekildiğinde;
Genelkurmay'daki en üst düzey yetkililerin, “Görüntüler, kayıtlar korkunç” bilgisini verdiğini, hatta bunları itirazcıların önüne koyup, izlettirdiğini,
O dönemde Hava Kuvvetleri Komutanlığı'ndaki tasfiyeleri gündeme getirince Genelkurmay'a davet edilen CHP Milletvekili Atilla Kart'a içinde “gayri ahlaki” konuşmaların olduğu 200 dosyanın sunulup, “Buyurun, inceleyin. Konuşmaları okuyunca siz de utanacaksınız” denildiğini, Kart'ın da, “Ben avukat değilim, incelemem. Bu soruşturmayı neden disiplin kurulları üzerinden değil, istihbarat ve kirli bilgiler üzerinden yapıyorsunuz?” uyarısında bulunduğunu,
Keza Kumpasder yöneticilerinin ziyaret ettiği dönemin Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz'ın, İzmir Casusluk davası için “Mesele bildiğiniz gibi değil” dediğini kaydedip, ikinci habere geçelim.
Hafta sonuydu, birçok gazetede “FETÖ'nün Şantaj Arşivi” başlıklı bir haber yayınlandı.
FETÖ’nün, TSK’da kendisinden olmayanları sindirmek için gizli çekimlerden oluşan görüntülü şantaj arşivlerinin, Genelkurmay Çatı Davası’nın sanıklarının ev ve iş yerlerinde bulunduğunun belirtildiği haberde, özetle şu bilgiler vardı:
“Şantaj yapılan isimlerle görüntülenen kadınların örgüt tarafından seçildiği, bu görüntülerin bir kısmının Genelkurmay Başkanlığı İstihbarata Karşı Koyma Müdürlüğü'ne bağlı bilgisayarda bulunduğu ifade edildi. Bu birimde görev yapanların önemli bir kısmı Genelkurmay "Çatı Davası'nın" sanıkları arasında yer alıyor... İzmir 'Askeri Casusluk' kumpas davasının sanıklarına ait ses kayıtları ve görüntülerin bir kısmı, Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı Bilgi Güvenlik Şubesi'nde görevli sanık eski Yarbay Hüseyin Yıldırım'da ele geçirildi. Sanık Yıldırım'da, Balyoz davasından 16 yıl hapis cezası alan ardından 2015'te beraat eden emekli Korgeneral T.Ö'ye ait olduğu iddia edilen illegal yöntemlerle elde edilen ses kaydı da bulundu... Genelkurmay Başkanlığı Karargâhı'nda el konulan delil niteliğindeki dijital materyallerden bazılarının kime ait olduğu tespit edilemedi. Bunlar arasında yer alan bir sabit diskte onlarca uygunsuz görüntü ve aynı içeriğe sahip yüzlerce fotoğraf bulunduğu belirlendi.”
Buna bakınca, “FETÖ'cülerin” suç delillerini Genelkurmay'da sakladığını, tabir-i caizse Karargâh'ta “Porno arşivi” oluşturduklarını düşünmemek elde değil.
Acaba tam da böyle mi?
Öncelikle haberde vurgulanan, İzmir Askeri Casusluk kumpas davası sanıklarına ait ses kayıtları ve görüntülerin bir kısmının ele geçtiği bildirilen Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı Bilgi Güvenlik Şubesi'nde görevli sanık eski Yarbay Hüseyin Yıldırım'ın kim olduğunu hatırlatalım.
Bu isim, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Güler'in geçen hafta Genelkurmay Çatı Davası'na bakan mahkemenin özel celsesinde verdiği ifadede de yer almıştı. İzmir Casusluk Davası'na ilişkin bir soru üzerine Güler, şunları söylemişti:
“İzmir Casusluk Davası ile ilgili olarak gelen evrakların tamamının Genelkurmay karargahında her kuvvetten ve Genelkurmay’dan görevlendirilen personelce incelenmesine kararı verildi. Her kuvvet 3 ila 4 personel görevlendirdi. Genelkurmay da İstihbarat Başkanlığı’nda o zamanki Daire Başkanı olan Mustafa Özsoy’un önerisi üzerine, Hüseyin Yıldırım tarafımdan görevlendirilmiştir.”
Demek ki, Hüseyin Yıldırım İzmir Casusluk Davası ile ilgili gelen evrakları inceleyip, telefon rehberinden ders notlarına kadar her belgeye “Çok gizli” raporu veren komisyonun başkanıymış. Dolayısıyla bunların Yıldırım'ın odasında bulunması çok da normal değil mi?
TAM BİN CD VAR
Anormal olan, bunların Genelkurmay'a gönderilmesi, resmi evrak muamelesine tabi tutulmasıdır.
Peki, “Şantaj kasetleri” Genelkurmay'a nasıl ulaştı?
Bu sorunun cevabını da dönemin Adli Müşaviri Muharrem Köse'nin Mahkemedeki savunmasında bulduk. Köse, şunları anlattı:
“İzmir davası mağdur ve tanığı olanlar hakkındaki görüntü, ses kaydı ve dijital evrak hakkında şunu belirteyim. İzmir Savcılığı, soruşturma devam ederken sanık ve mağdur olanlarla ilgili kendi dosyasında bulunan özellikle ahlâka aykırı görüntüleri ve iddianameyle ilgili bilgi, belgeleri CD'ler içinde yaklaşık 1000 CD olarak Genelkurmay Başkanlığına göndermiştir.”
Dahası var; Meğer o “şantaj kasetleri” sadece Genelkurmay'da kalmamış. Kuvvet Komutanlıkları, Milli Savunma Bakanlığı, Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'ne de gönderilmiş. Nasıl mı?
Yine Köse'nin ifadesinden okuyalım:
“Genelkurmay Başkanlığı'nda askeri hakimler dışındakilerle ilgili olarak heyet oluşturulmuş, her kuvvete ilgili bilgiler aktarılmış, gönderilmiştir. Ancak askeri hakimlerle ilgili olarak yetkimiz olmadığından hiçbir değerlendirme yapmadan, Savcılığın gönderdiği tüm CD'ler Milli Savunma Bakanlığı'na gönderilmiştir. Milli Savunma Bakanlığı, Askeri Yargıtay ve AYİM üyeleri vardı bu listede. Onlarla ilgili yetkisi olmadığı için Bakan imzasıyla, Askeri Yargıtay ve AYİM'e, o İzmir Savcılığı'ndan gelen evrakı göndermiştir. AYİM Genel Kurulu gelen evrakla ilgili olarak toplanmış, işlem yapılmamasına karar vermiştir. Askeri Yargıtay Genel Kurulu ise işlem yapılmasına karar vermiştir. İşlem yapılmasına karar verenlerden birisi Ahmet Zeki Liman'dır. Başkanın emekli olması neticesinde Mahkeme Başkanlığı (15 Temmuz'a kadar Askeri Yargıtay Başkanı'ydı. Sonrasında emekli edildi) konumuna yükselmiştir. Diğeri Z.Y.'dur. Bunlar İzmir davasının mağduru olan Yargıtay üyeleri hakkında işlem yapılmasını isteyen kişilerdir. Ancak 15 Temmuz sonrasında utanmadan bizi rahatlıkla suçlayabilmişlerdir.”
Hepsini anladık da davanın kumpas olduğu ortaya çıkıp, tüm sanıklar beraat ettikten sonra dahi bunların Genelkurmay'da muhafaza edilmesi nasıl bir “devlet ciddiyeti”dir?!
Müyesser Yıldız
Kaynağı: https://odatv.com/santaj-kasetleri-genelkurmaya-nasil-sokuldu-28031826.html
------
ADO_YORUM: Türk toplumu tepeden tırnağa namusu neredeyse yalnızca bacak aralarına indirgeyen bir yapıya ve "ahlak bekçiliğine" sahip. İşte bu yapıdan ve ilgili saçma sapan yönetmeliklerdeki açıklardan, askeriyenin acımasız, gülünç ve sert değer yargılarından (!) güç almışlar fetullahçı teröristler. Halbuki yazsalardı kitaplarına asgari toplumsal cinsel ilişki yasaklarını, kalanını serbest bıraksalardı; bu düzenbazlıklar ve yetişmiş insan kıyımı yaşanmayabilirdi. Geriye kalan cinsel ilişki türlerini (reşit, gönüllü, kimseye zarar vermeyen birliktelikleri) yasaklamayacaksın, suç saymayacaksın güzel kardeşim: "Seks işçileri ile ilişki yaşamış" yaşasın, yaşamasın mı? Grup seks yapmışlar, yapsınlar, sana ne? İlginç gelen yabancı sarışın, esmer, oralı, şuralı kadınlarla birlikte olmuşlar, olsunlar sana ne ey rütbeli askeriye? Yeterli maddi gücüm olsa dünyanın her yerinden kadınlarla birlikte olmak isterim açıkçası. Erkeklerin yapısı böyle (kadınlar da memeli olduğuna göre, onlar da tekeşli olamaz bence). Tek eşli değildir erkek, memeliler aleminde (kedilere baksaydınız görecektiniz)... (çok eşli evlilikleri savunmuyorum burada, çok eşli ilişkilerden bahsediyorum). Neyse; şucusu bucusu hikaye, Türkiye'de yaşayan insanların büyük çoğunluğu muhafazakar oğlu muhafazakar, tutucu kızı tutucudur işte.
Ayıplaya ayıplaya ölçünlü dili bile ne hale getirdiler. Ulan arkadaş sövmesiz dil mi olur, sövmesiz-saymasız ölçünlü dil mi yaratılır??! Esas uyduruk dil halkın üstünde- yukarılarda yazılan-çizilen-konuşulan steril dildir. Bu da o tiplere kapak olsun. Yerleştirmişler dillerine bir "amiyane tabirle" "amiyane tabirle", halkı taa Osmanlıdan beri "amiyane" gördüler yukarıdakiler hep. Halkın Türkçesine adam gibi kulak verebileydiniz bugün çok daha güzel bir ölçünlünüz olabilirdi. Hee, topluma karşı naziklik taslayanlardan bir kısmı da yatakta kadının rahmini (çocukluğunu) bile patlatabilen "okumuş teres" işte...
[Edited at 2018-03-29 09:29 GMT] ▲ Collapse | | | Adnan Özdemir Türkiye Local time: 18:03 Member (2007) German to Turkish + ... TOPIC STARTER "FETÖ'den yargılanan generalin kızı üniversiteye nasıl girdi" | Mar 28, 2018 |
--Alıntıdır--
Odatv/ Yazı: Bülent Karslıoğlu 28.03.2018 18:11
OMÜ’deki FETÖ örgütlenmesi deşifre oldu. FETÖ’den tutuklu komutanın, kızını usulsüz öğretim görevlisi yaptıkları belgelenen eski Rektör Hüseyin Akan’ın yanı sıra beş kişi yargı karşısına çıktı.
FETÖ'den tutuklu Giresun eski Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Mustafa Doğru'nun, kızı Şükran Ç.’yi sadece ‘staj belgeleri’ ile öğretim görevlisi ... See more --Alıntıdır--
Odatv/ Yazı: Bülent Karslıoğlu 28.03.2018 18:11
OMÜ’deki FETÖ örgütlenmesi deşifre oldu. FETÖ’den tutuklu komutanın, kızını usulsüz öğretim görevlisi yaptıkları belgelenen eski Rektör Hüseyin Akan’ın yanı sıra beş kişi yargı karşısına çıktı.
FETÖ'den tutuklu Giresun eski Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Mustafa Doğru'nun, kızı Şükran Ç.’yi sadece ‘staj belgeleri’ ile öğretim görevlisi yaptıkları iddiası ile On Dokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) eski Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Akan, eski Genel Sekreter Selahattin Özyurt ile dört akademisyenin yargılanmasına başlandı. Samsun 7’nci Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlanan davaya eski Rektör Prof. Dr. Hüseyin Akan katılmadı. Akan’ın Ankara Medical Partk Hastanesi’nde doktor olarak görev yaptığı öğrenildi. Kamuoyu FETÖ’den tutuklu Giresun eski Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Mustafa Doğru’yu, Giresun’da meydana gelen helikopter kazasından tanıyor. Kazada, Doğru’nun eşi ve kızı hayatını kaybederken, kendisi yaralı olarak kurtulmuştu.
(Giresun eski Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Mustafa Doğru)
REKTÖRE HAKSIZ MENFAAT SUÇLAMASI
Danıştay 1’nci Dairesi, FETÖ’cü komutanın kızının usulsüz olarak öğretim görevlisi yapıldığına ilişkin başvuru hakkında yargılama kararı aldı.
(On Dokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) eski Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Akan)
Danıştay, OMÜ eski Rektörü Akan’ın, 'görevi kötüye kullanmak' ve 'kişilere haksız menfaat' sağlamak suçundan yargılanmasına hükmetti. Ayrıca, Şükran Ç.’nin öğretim görevlisi yapılmasında onayı bulunan eski Genel Sekreter Mustafa Özyurt ile Samsun Meslek Yüksekokulu Müdürü Kamil Işık ile eski okul Müdürü Sevilhan Mennan'ın da bulunduğu akademisyenlerin yargılanmasına başlandı.
Danıştay kararına yansıyan ve FETÖ’nün üniversitelere nasıl yerleştiğini belgeler olayın gelişimi şu şekilde oldu:
İLANDA, İKİ YIL TECRÜBE ŞARTI İSTENDİ
Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Meslek Yüksek Okulu Çocuk Gelişimi Bölümüne öğretim görevlisi alımına ilişkin kadro ilanı verildi. İlanda, iki yıl mesleki tecrübe şartı arandığı, ön lisans düzeyinde eğitim yapılan birimlere başvuracak adaylarda en az lisans mezunu olması ve belgelemesinin yanı sıra iki yıl tecrübeli şartı oldu belirtildi.
STAJYERİ ÖĞRETİM GÖREVLİSİ YAPTILAR
Bu koşullara rağmen FETÖ’den tutuklu Giresun Jandarma eski Bölge Komutanı Tuğgeneral Mustafa Doğru'nun kızı Şükran Ç., 21 Haziran 2010 tarihinde mezun olmadan önce stajyer öğrenci olarak özel rehabilitasyon merkezlerindeki çalışma sürelerini belgeleyerek rektörlüğe verdi. Rektörlük, bu belgeleri mesleki deneyim ve anılan kadro için gerekli mesleki tecrübe şartı olarak kabul etti. Şükran Ç., 21 Ocak 2011’de öğretim görevlisi olarak atandı.
FETÖ'CÜ GENERALİ ARKALARINA ALARAK YAPTILAR”
Samsun'da görülmeye başlanan davaya, OMÜ Samsun Meslek Yüksek Okulu Öğretim Görevlisi Müesse Göğüş müdahil oldu. Göğüş, FETÖ'cü komutanın kızı Şükran Ç.'nin usulsüz olarak akademisyen yapılmasını YÖK'e şikayet ettikten sonra rektörlük tarafından üniversiteden atılmıştı. Uzun süre işsiz kalan ve hukuk mücadelesine devam eden Göğüş, 15 Temmuz sonrası açtığı geri dönüş davasını kazanarak görevinin başına döndü.
“KREŞTE ÖĞRETMENLİK YAPMA YETKİSİ BİLE OLMAYAN…”
Göğüş, mahkemede YÖK'e şikayeti sonrası başına gelenleri anlattı. Göğüş, mahkemede şu sözlerle isyan etti: "Şükran Ç.'nin iş tecrübesinin olmadığını ve stajların iş tecrübesi sayılmayacağını biliyorlardı. YÖK Teftiş Kurulu da zaten bu nedenle yargılanmalarını istedi. Kreşte öğretmenlik yapma yetkisi bile olmayan Şükran Ç.'yi, FETÖ'cü generalin emriyle üniversitede hoca yaptılar. Şikayetim üzerine hakkımda defalarca soruşturma açtılar, iftira ve kurdukları kumpaslarla işimden olmama neden olarak, beni mağdur ettiler. Bütün bunları da FETÖ'cü generali arkalarına alarak yaptılar."
FETÖ'den tutuklu komutanın kızını usulsüz olarak öğretim görevlisi yaptıkları iddiasıyla yargılanan OMÜ eski Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Akan ile beş akademisyenin davaları 26 Haziran’a ertelendi.
Kaynağı: https://odatv.com/fetoden-yargilanan-generalin-kizi-universiteye-nasil-girdi-28031812.html
[Edited at 2018-03-28 19:06 GMT] ▲ Collapse | | | Adnan Özdemir Türkiye Local time: 18:03 Member (2007) German to Turkish + ... TOPIC STARTER "Gaybubet operasyonu: 600 polisin katılımıyla başlatıldı" | Mar 28, 2018 |
--Alıntıdır--
Anadolu Ajansı 28.03.2018 - 23:17 | Son Güncelleme: 28.03.2018 - 23:20
Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması'na (FETÖ/PDY) yönelik yürütülen soruşturma kapsamında, Balıkesir merkezli 5 ilde 63 adrese 600 polisin katılımıyla eş zamanlı operasyon düzenlendi.
Alınan bilgiye göre, Balıkesir Emniyet Müdürlüğü ekiplerinin, FETÖ'nün gizli mütevelli heyeti toplantısı yapacağı bilgisine ulaşması üzerine Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatıldı.
Bu kapsamda, FETÖ/PDY yönetiminin talimatı doğrultusunda haklarında henüz adli işlem yapılmamış, deşifre edilmemiş ya da firari durumda olan şüphelilerin, Türkiye genelinde örgüt içinde sözde "atamaya tabi tutarak" yer değiştirdikleri tespit edildi.
Gittikleri illerde örgüt yapılanması içinde görev aldıkları, faaliyetleri duran oluşumları tekrar canlandırmaya çalıştıkları, özellikle örgüt üyesi tutuklu, hükümlü veya firarilerin ailelerine yardım etme bahanesiyle örgüte yeni eleman kazandırma faaliyetlerine devam ettikleri belirlendi.
Örgüte mensup kadınların birçoğunun farklı illerde yürütülen soruşturmalarda firari oldukları ve örgüt tarafından gaybubetevi olarak nitelendirilen hücre evlerinde kaldıkları ortaya çıkarıldı.
ÖRGÜTSEL TOPLANTILAR DÜZENLİYORLAR
Bu şüphelilerin, belirli aralıklarla öğrenci evlerini, tutuklu, hükümlü ve firari aileleri ile bazı ilçelerde bulunan örgüt mensuplarını ziyaret ettikleri, herhangi bir işte çalışmadıkları halde çok sık harcama yaptıkları ve zaman zaman döviz bozdurdukları, farklı illerde bulunan örgüt mensuplarına maddi yardımda bulundukları tespit edildi.
Ayrıca tespit edilen mütevelli grubu içinde yer aldıkları kaydedilen şüphelilerin, zaman zaman örgütsel toplantılar düzenledikleri ve örgüt adına para topladıkları, kadın eğitim danışmanları içinde yer alan zanlılara hücre evi ayarladıkları ve maddi destekte bulundukları belirlendi.
Bu bilgiler üzerine Balıkesir, İzmir, Manisa, Denizli ve Uşak'ta tespit edilen, aralarında 24 gaybubet (hücre evi), 14 öğrenci ve 5 güvenli evin de bulunduğu 63 adreste çok sayıda şüpheliye yönelik 600 personelin katılımıyla eş zamanlı operasyon başlatıldı.
Habarın kaynağı: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/gaybubet-operasyonu-600-polisin-katilimiyla-baslatildi-40787440
[Edited at 2018-03-28 21:07 GMT] | |
|
|
Adnan Özdemir Türkiye Local time: 18:03 Member (2007) German to Turkish + ... TOPIC STARTER "'Hata'ya ceza" | Mar 28, 2018 |
--Alıntıdır--
Hürriyet ANKARA 28.03.2018 - 22:28 | Son Güncelleme: 28.03.2018 - 22:43
‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ yazılı tişörtüyle Meclis’e gelen vatandaşın girişine tişörtü çıkarılarak izin verilmesi tartışma yarattı. Konuyla ilgili hem CHP'den hem de AK Parti'den tepki gelirken, Meclis Başkanvekili Yaşar Tüzün de Atatürk’ün şahsiyetine de resmine de ismine de tişörtüne de kimsenin hakaret edemeyeceğini, saygısızlık yapamayacağını söyledi. Olayın, emniyetin yanlış uygulaması sonucu ortaya çıktığını belirten Tüzün, “Cezai işlemler noktasında süreç başlamıştır. CHP’nin bu konuda başvurusu vardır” diye konuştu.
CHP’nin bugünkü Meclis grup toplantısı sırasında yaşanan olaya, muhalefetin yanı sıra AK Parti de tepki gösterdi.
CHP Bolu Milletvekili Tanju Özcan, “Gerçekten bu Meclis’in kurucusu ve ilk Meclis Başkanı olan, bu ülkenin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü simgeleyen üzerinde baskı olan bir tişörtle TBMM’ye gelen vatandaşın tişörtünün çıkartılmasını hiçbir şekilde açıklayamıyorum kendi açımdan. Yarın bir gün Atatürk rozetleriyle TBMM’ye gelenlere de benzer uygulamalar yapılabilir” dedi.
AK Parti Grup Başkanvekili Bülent Turan da, “Hangi saikle bu yapıldı bilmiyorum ama yapılanın doğru olmadığı, bir kişinin Meclis’e gelirken -tabii ki terörle iltisakı hariç olmak üzere söylüyorum- ne giydiğinin ne giymediğinin hiç kimseye bir faydası olmadığı kanaatindeyim. Yapılan uygulamanın karşısında olduğumuzu, hele ki Atatürk’ün bu ülkenin kurucusu, Meclisimizin ilk başkanı olmasından yola çıkarak daha hassas olunması gerektiği kanaatindeyim. Bir uygulama hatası olmuştur veya bilmediğimiz bir hata olmuştur kanaatindeyim” açıklaması yaptı.
SÜREÇ BAŞLAMIŞTIR
Meclis Başkanvekili Yaşar Tüzün de, Atatürk’ün şahsiyetine de resmine de ismine de tişörtüne de kimsenin hakaret edemeyeceğini, saygısızlık yapamayacağını söyledi. Olayın, emniyetin yanlış uygulaması sonucu ortaya çıktığını belirten Tüzün, “Cezai işlemler noktasında süreç başlamıştır. CHP’nin bu konuda başvurusu vardır” diye konuştu.
KAHRAMAN’A BAŞVURU
CHP yönetimi dün TBMM Başkanı İsmail Kahraman’a yazılı olarak başvurarak, olaya sert tepki göstermesini ve sorumlular hakkında işlem yapmasını istedi. Atatürk’ün resim ve sözlerinin yasaklanacağı en son mekânın Meclis olduğu belirtilen başvuruda, bir insanın tişörtü çıkarılarak kendi iradesi dışında vücudunun bir bölümünün çıplak bırakılmasının tek kelimeyle insan hakları ihlali olduğu da belirtildi
Yeri: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/hataya-ceza-40787417
----------
ADO_YORUM: Biz yurttaşlara karşı bu türden saçmalıkları yapanlar, yaptırtanlar, azmettirenler, göz yumanlar... Sizlere sesleniyorum: Akıllı olun akıllı, akıllı, a-kıl-lı. Yazık vallağa yazık. Olmuyor (polisayın biri yapasıymış vatandaşa bu terbiyesizliği, araştırın bakalım o polisi bir)... Cumhuriyetin kurucu babasının resminin basılı olduğu kısa kolluyla ne zamandır milletinin meclisine girilemiyor ulan densizler !!
[Edited at 2018-03-29 09:30 GMT] | | | Adnan Özdemir Türkiye Local time: 18:03 Member (2007) German to Turkish + ... TOPIC STARTER "Askeri lise sınav sorularını 2 gün önceden vermişler" | Mar 28, 2018 |
--Alıntıdır--
DHA Giriş Tarihi: 28.3.2018 17:13 Güncelleme Tarihi: 28.3.2018 17:44
Düzce Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, 2009 yılındaki askeri lise sınavlarına yönelik soruşturmada sanıklar yaşanılanları itiraf etti. Örgüte ait dershanelerde öğretmenlik yapan 2 sanık, askeri lise sınavlarına 2 gün kala soruların öğrencilere dağıtıldığını ve bu öğrencilerin gizli kalması için cemaate ait dershaneler dışındaki dershanelere gönderildiklerini söyledi.
Düzce Cumhuriyet Başsavcılığı, 2009 yılı askeri lise sınavları soruşturması ile ilgili olarak gelinen nokta hakkında bir açıklama yaptı. Yapılan yazılı açıklamada, "Türk Silahlı Kuvvetleri'nde görev yapan ve FETÖ terör örgütü hiyerarşisi içerisinde yer alan subay, astsubay, uzman jandarma personellerinin büyük bir bölümünün örgüte ait dershane ve yurtlar vasıtasıyla akabinde örgüte ait evlerde kalmaları dolayısıyla kendileri ile kurulan ilişki neticesinde askeri sınavlara yönlendirildikleri, bu şahısların sınavı kazanmaları ve örgütün bu alanda güçlenmesini sağlamak amacıyla gerektiğinde sınav sorularının dahi şahıslara verildiği görüldü" denildi.
SORULAR AYNI ÇIKTI
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında göz altına alınan ve cemaate ait dershanelerde öğretmenlik yapan A.G. verdiği ifadede, "Askeri sınavlara 1-2 kala Enes kod isimli şahıs benim yanıma gelerek bana üzerinde herhangi bir yayın evi ismi ve logosu bulunmayan A4 kağıtları verdi. 'Bu kağıtlardaki sorular ile çocukları askeri lise sınavlarına hazırlayalım' dedi. Bende kendilerinin yıllardır dershaneci olduklarından dolayı daha önceden çıkan soruları bir araya getirip böyle bir çalışma yaptıklarını tahmin ettim. Bu kağıtları çocuklara vererek bunlar üzerinden çalışmalarını istedim. Çocuklar hem bu test sorularına çalıştı, hem de bende bu soruları çözmelerinde yardımcı oldum. Çocuklar sınava girdikten sonra tekrar eve geldiler ve bana 'abi bize verdiğin üzerinde herhangi bir yayın evi ismi ve logosu bulunmayan A4 kağıtlarındaki sorular ile askeri lise sınavında çıkan sorular birebir aynı' dediler. Bende inanmadım abarttıklarını düşündüm. İnternet kafeden yazılı sınavda çıkan soruları kontrol ettim ve aynısı olduğu görünce şok oldum. Sınavda sorulan sorular ile çocuklara verdiğimiz test kağıdındaki sorular birebir aynıydı. Bende hemen Enes kod isimli şahıs ile görüştüm. Durumu kendisine söyledim. Kendisi de bana tebessüm ederek sadece 'Allah rızası için' dedi. Bende Allah rızası için diyorsun ancak başkalarının hakkına girerek kul hakkı yiyorsun dedim" dedi.
'SINAV SORULARININ VERİLDİĞİ ÇOCUKLAR GİZLENDİ'
Aynı soruşturma kapsamında ifade veren ve öğretmen olan E.K. ise çocukların gizlenmek için cemaat dışındaki dershanelere gönderildiğini söyleyerek, "Askeri sınavlara 2 gün kala şahıs eve test kitabı getirdi. Her bir öğrenciye bir test kitabı verdi ve çocuklara 'Bu sorulara çalışın sınavda çıkabilir' dedi. Çocuklar hatırladığım kadarıyla Bolu ilinde sınava girdiler ve eve geldiklerinde kendilerine verdiği test kitabındaki soruların hepsi sınavda çıktı ve 'Biz soruların çoğunu yaptık' dediler. Ben bu aşamadan sonra tespit edilen öğrencilerin askeri sınavlara hazırlandıkları kendilerine sınav sorularının verildiğini anladım. Ayrıca bu öğrenciler ileride deşifre olmasın diye özellikle cemaate ait dershanelere gönderilmiyordu. Bu çocuklar gizlenirdi. Bu yapıda kimse bunları görmezdi'' diye konuştu.
Ayrıca bu kapsamda ve alınan ifadeler doğrultusunda soruşturmanın genişletilerek devam ettiği bildirildi.
Yeri: https://www.sabah.com.tr/gundem/2018/03/28/askeri-lise-sinav-sorularini-2-gun-onceden-vermisler
[Edited at 2018-03-29 13:20 GMT] | | | Adnan Özdemir Türkiye Local time: 18:03 Member (2007) German to Turkish + ... TOPIC STARTER "O kişiyi niye bana soruyorlar?" | Mar 29, 2018 |
--Alıntıdır--
Sözcü, Yazı: Can Ataklı 29 Mart 2018
BUNU YAZMAK GEREK
O KİŞİYİ NİYE BANA SORUYORLAR?
Önceki gün yazdığım bir yazı neredeyse hiç ilgi görmedi.
Sadece Twitter'da kimi troller muhtemelen yazının içeriğine bile bakmadan hafif çaplı saldırıda bulundular.
Tabii sizler yoğun biçimde okudunuz, paylaştınız.
Benim “ilgi” açısından kastım siyasi çevreler. Oradan “tık... See more --Alıntıdır--
Sözcü, Yazı: Can Ataklı 29 Mart 2018
BUNU YAZMAK GEREK
O KİŞİYİ NİYE BANA SORUYORLAR?
Önceki gün yazdığım bir yazı neredeyse hiç ilgi görmedi.
Sadece Twitter'da kimi troller muhtemelen yazının içeriğine bile bakmadan hafif çaplı saldırıda bulundular.
Tabii sizler yoğun biçimde okudunuz, paylaştınız.
Benim “ilgi” açısından kastım siyasi çevreler. Oradan “tık” çıkmadı.
Yazı saraya yakın bir Ankaralı haber kaynağıma dayanıyordu.
Bir belediye başkanı hakkında sıkça duyulan akçalı sorunlar nedeniyle AKP Genel Başkanı güvendiği bir isme “bir bakın” diyor.
O da belediye başkanının görev yaptığı ilin Tapu Kadastro Müdürü'nden tapu kayıtlarını istiyor.
Belediye başkanı olmadan bölgede kendisi, birinci derece yakınları ve eşinin birinci derece yakınlarından hiç kimsenin tapu sahibi olmayan bu kişinin şu anda 2 bini aşkın tapusunun bulunduğu anlaşılıyor.
Araştırmayı yapan durumu AKP Genel Başkanı'na anlatıyor. O da bu belediye başkanını görevden alıyor.
Normal koşullarda bu yazının olay yaratması gerekirdi.
Hiçbir şey olmazsa “merak” uyandırır “kim bu 2000 tapulu belediye başkanı” diye soran olurdu.
Muhalefet partileri bunun üzerine gider, görevden alınan belediye başkanlarını mercek altına yatırırdı.
Muhalefet temsilcileri AKP Genel Başkanı'na “yolsuzluk olduğuna kanaat getirdiğiniz için belediye başkanını görevden alıyorsunuz ama neden yargıya başvurmuyorsunuz, siz adaleti dağıtan kişi misiniz, cezalandırıcı siz misiniz?” diye sorabilirdi.
Bunların hiçbiri olmadı.
Bunun ötesinde AKP tarafından da bir yalanlama gelmedi.
Dediğim gibi sadece troller ses verdi.
Onlar da çok uyanıklar ya, bu kişinin kimliğini açıklamam gerektiğini belirttiler ısrarla.
Bakın bazıları neler yazmıştı;
– İddaları İspat Edebilecek Gerçek Tek Bir Belgeniz Varmı Varsa Niye Köşenizde Yayınlamadınız Yoksa Niye Böyle Belgesiz İddaları Yazıyorsunuz Yarın Belediye Başkanı Çıkıp İdda Eden Ispatla Mükelleftir Ispat Etmezse ŞEREFSİZDİR Derse Kabul Edecekmisiniz.
– Madem ismini biliyorsun ver savcılığa iskembeden atmak kolay.
– Cem küçük tarafından medeni ölü yapılan cancık sürekli yalan yazmadan bıkmıyor yarın yazdıklarını yüzüne çarparlar.
– Üzerine 2000 tapu olan Belediye Başkanın RTE tarafından görevden alınması uydurulmuş bir hikayedir. Haberin doğru olduğunu varsayalım fakat görevden alınma sebebi RTE nin dürüst olduğundan değil aksine aslan payının kendisine verilmemesinden kaynaklanmıştır.
– 1) Belediye başkanının adını yaz. Kaçak güreşme (gerçi ben kimden bahsettiğini tahmin ediyorum) 2) CB kendisi mi yargılayacak? Savcıların görevi ne?
Ülkenin çivisi çıktı deyince kimse kızmasın…
DEDİKODU
AKP'liden uyarı “Hiç bekleme kimse tepki göstermeyecek”
Görev yaptığı süre içinde 2000'in üzerinde tapuya sahip olan belediye başkanı ile ilgili yazımın siyasi çevrelerde hiç ilgi görmemesini AKP'li bir dostumla konuşuyordum.
“Şaşırdım vallahi” dedim. “Böyle bir olay kaç kere görülür ki, kimseden ses çıkmıyor” diye de devam ettim.
AKP'li dostum güldü “Bir kere” dedi ve ekledi; “Böyle bir olay kaç kere görülür sorun yanlış olabilir sayısı çok fazladır belki.”
Sonra da sordu; “peki muhalefetten bir ses geldi mi?”
Ben cevapladım; “Aslına bakarsan asıl tepkim muhalefete, böyle bir olayın bile üzerine gitmeyecekse ne yapacak?”
AKP'li dostum yine güldü, “hiç bekleme” dedi.
“İyi de niye?”
Sorum sanki dünyanın en tuhaf sorusuymuş gibi suratıma bakan AKP'li dostum ardından inanılmaz bir iddiada bulundu; “Bu kişinin kim olduğunu tahmin ediyorum. Eğer oysa ne bizimkiler, ne CHP'liler ne de HDP'liler ağzını açamaz.”
Şaşkın biçimde baktım ben de “O da ne demek?” diye sordum.
“Ne demesi var mı?” dedi. “Bu kişiyle işbirliği yapmayan yok ki, herkes bulaşmış durumda; kimse çıkıp da aleyhine bir şey yapamaz zaten, bugüne kadar birkaç kişi yazmaya kalktı aynı şekilde herkes sessiz kaldı.”
Vallahi söyleyecek lafım yok.
Balık baştan falan kokmamış tuz bile kokuyor.
Yeri: https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/can-atakli/o-kisiyi-niye-bana-soruyorlar-2317031/
Can Ataklı (Sözcü gazetesinde 27 Mart 2018 tarihinde) wrote:
YENİ ÖĞRENDİM
2000 TAPUSU OLAN BELEDİYE BAŞKANI
Geçenlerde Ankara'daki haber kaynaklarımdan biri aradı.
“Sana ilginç bir şey anlatacağım” dedi.
Sonra hemen ekledi; “Erdoğan'ın partisindeki usulsüzlüklere ses çıkarmadığını söylüyorsunuz ya, işte bunu böyle olmadığını anlatacağım.”
Güzel tabii. Madem Erdoğan usulsüzlüklere göz yummuyormuş, dinleyelim o zaman.
Haber kaynağım anlatmaya başladı; “Bir belediye başkanı hakkında parasal ilişkilere girdiği konusunda dedikodular gelmiş kulağına Erdoğan'ın. İsim büyük, yıllardır belediye başkanı, herkes tanıyor. Öyle her dedikoduya kulak asılır mı?”
Ankaralı saraya yakın tanıdığım “Erdoğan partili olmayan yakınlarından birine bu belediye başkanı hakkında sağlıklı bilgi getirmesini istemiş” diye devam etti.
Bu kişi kendi kaynaklarını kullanarak araştırmaya girmiş. Kendi kendine demiş ki “çok akçalı işlere adının karıştığı söyleniyorsa parası ya bankadadır ya da gayrimenkul almıştır.”
O belediye başkanının görev yaptığı ildeki Tapu Kadastro Müdürü arkadaşıymış. Aramış ve şöyle demiş; “……'nin belediye başkanı olmadan önce kendisine, eş ve çocuklarına, anne babası ve kardeşlerine ve eşinin anne baba ve kardeşlerine ait kaç tapusu vardı, şimdi kaç tane var, bana verebilir misin?”
Tapu müdürü zaten arkadaş, ayrıca bunu isteyenin Erdoğan'a çok yakın olduğunu da biliyor. “Bir bakayım” demiş.
Bir süre sonra da önüne bir dosya koymuş.
Bunu bana aktaran Ankaralı haber kaynağım “Bu dosyaya göre bu kişinin belediye başkanı olmadan önce üzerine kayıtlı tek tapusu bile yok. Aile fertlerine ait birkaç tane var ama şu eskiden bildiğimiz kooperatf daireleri bunlar” dedikten sonra asıl soruyu patlattı;
“Tahmin et belediye başkanlığı süresince sahip olduğu tapuların sayısı kaç?”
Tabii soruş biçiminden tapuların 3-5 ya da 10-15 olmadığını anladım. Yine de tedbiri elden bırakmayarak “100 mü?” diye sordum.
“Çık” dedi. “250” dedim. Olmadı. “500” dedim yine olmadı. Bu kez “Bin olacak hali yok ya” diye biraz da sinirlendim. “Daha da çık” deyince dayanamadım “5 bin de bari” dedim.
Haber kaynağım “Yok, o kadar değil” dedi ve “2000'i biraz geçen sayıda tapu kaydı olduğu ortaya çıkmış” diye devam etti.
“Tamam da” dedim “Bu bilgiyi Erdoğan'a aktarmış mı?”
Elbette aktarmış, ki zaten haber kaynağım olayı bana bunun için anlatıyor.
“Tayyip Bey ne yapmış?”
Kaynağım cevapladı; “Ne yapacak, anında görevden aldı.”
Dedim ki “Bunu bana Tayyip Bey usulsüzlük yapanın gözünün yaşına bakmıyor demek için anlattın değil mi?”
Kaynağım “Evet” dedi “Biraz da iyi şey yazasın istedim AKP hakkında.”
Ne diyeyim. Elbette iyi şey yazmak isterim ama. Duruma bakar mısınız, bir belediye başkanı ve yakınları 2 binin üzerinde tapuya sahip oluyor. Ülkenin bir numaralı yöneticisi bunda bir gariplik seziyor ve belediye başkanını görevden alıyor. Peki bunlar hakkıyla mı alınmış, usulsüzlük mü yapılmış, yolsuzluk mu olmuş. Bunların hiçbirin anlamı yok demek ki Erdoğan için. O cezasını kendi kesmiş. Adalete ne gerek var ki. Parti başkanının adaletinden daha önemli ne olabilir, öyle değil mi?
.
.
.
[Edited at 2018-03-29 12:19 GMT] ▲ Collapse | | | Adnan Özdemir Türkiye Local time: 18:03 Member (2007) German to Turkish + ... TOPIC STARTER "Son dakika... MİT'ten sınır ötesi operasyon! Türkiye'ye getirildiler" | Mar 29, 2018 |
--Alıntıdır--
ANKARA (AA)29.03.2018 - 15:17 | Son Güncelleme: 29.03.2018 - 15:43
MİT, FETÖ/PDY'nin Balkan yapılanmasına ağır darbe vurduğu bir operasyonla 6 örgüt mensubunu Türkiye'ye getirdi.
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması'nın (FETÖ/PDY) Balkan ayağına ağır darbe indirerek, örgütün 6 üst düzey elemanını Türkiye'ye getirdi. AA'nın güvenlik kaynaklarından aldığı bilgiye göre, MİT'in Kosova istihbaratıyla etkin işbirliği içinde gerçekleştirdiği operasyonla Türkiye'de aranan FETÖ/PDY'nin 6 üst düzey mensubu yakalandı.
Cihan Özkan, Kahraman Demirez, Hasan Hüseyin Günakan, Mustafa Erdem, Osman Karakaya ve Yusuf Karabina adlı şahıslar, MİT tarafından özel bir uçakla Türkiye'ye getirildi. FETÖ/PDY mensuplarının adli makamlara teslim edildiği öğrenildi. Edinilen bilgiye göre, operasyonla ele geçirilen 6 FETÖ/PDY firarisi, Balkan ülkelerindeki faaliyetlerinin yanı sıra Türkiye'deki örgüt elemanlarının Avrupa ülkeleri ile ABD'ye kaçırılmasını da organize etmekle görevliydi.
Güvenlik birimleri, Özkan'nın Balkan ülkelerinde toplanan himmet paralarını yöneterek bunları örgüt elebaşlarının bulunduğu Pensilvanya'ya aktardığını tespit etmişti. Kosova gençlik yapılanmasından da sorumlu olan Demirez ise Balkan ülkelerinde aktif şekilde çalışarak örgüte çok sayıda katılımın sağlanmasında rol oynadı. MİT'in operasyonuyla Türkiye'ye getirilenlerden Günakan, bölgedeki okul yapılanmalarında öğretmenlerden sorumlu olarak bilinen elebaştı. Diğer isimlerin de FETÖ/PDY'nin Balkanlardaki çeşitli kurum ve kuruluşlardaki yapılanmalarından sorumlu üst düzey isimler olduğu bildirildi.
Osman Karakaya'nın ayrıca, Ergenekon davası sürecinde aktif rol üstlendiği, söz konusu dönemde İstanbul Adli Tıp Kurumu'nda FETÖ/PDY lehine raporlar düzenlediği, bu nedenle kendisine örgüt elebaşı Fetullah Gülen tarafından plaket verildiği öğrenildi.
Kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-mitten-sinir-otesi-operasyon-turkiyeye-getirildiler-40788225
ADO_YORUM: Haa şöyleeee, böyle olucakkk işte sevgili MİT ! Diğerlerini de getirin bağlım peyderpey. Başarılar dilerin. Gayfede okey oynayan insanlarla oğraşmadan devam, devammm.
[Edited at 2018-03-30 10:39 GMT] | |
|
|
Adnan Özdemir Türkiye Local time: 18:03 Member (2007) German to Turkish + ... TOPIC STARTER "FETÖ'nün Adli Tıp'taki en önemli ismi yakalandı" | Mar 30, 2018 |
--Alıntıdır--
Yeni Şafak Haber Merkezi 29 Mart 2018, 16:11 Son Güncelleme: 29 Mart 2018, 16:29
MİT'in FETÖ'nün Balkanlar yapılanmasına yönelik operasyonun ardından Türkiye'ye getirilen 6 üst düzey zanlının isimleri ve örgütteki daha önce üstlendikleri görevler netleşmeye başladı. Operasyon kapsamında yakalanan Osman Karakaya'nın FETÖ'nün Adli Tıp Kurumu'ndaki en önemli isimlerinden biri olduğu ve özellikle Ergenekon Davası sürecind... See more --Alıntıdır--
Yeni Şafak Haber Merkezi 29 Mart 2018, 16:11 Son Güncelleme: 29 Mart 2018, 16:29
MİT'in FETÖ'nün Balkanlar yapılanmasına yönelik operasyonun ardından Türkiye'ye getirilen 6 üst düzey zanlının isimleri ve örgütteki daha önce üstlendikleri görevler netleşmeye başladı. Operasyon kapsamında yakalanan Osman Karakaya'nın FETÖ'nün Adli Tıp Kurumu'ndaki en önemli isimlerinden biri olduğu ve özellikle Ergenekon Davası sürecinde örgüt lehine raporlar hazırladığı ortaya çıktı.
MİT operasyonuyla yakalanan Osman Karakaya Türkiye'ye getirildi.
MİT'in Kosova istihbaratıyla etkin işbirliği içinde gerçekleştirdiği operasyonla Türkiye'de aranan FETÖ/PDY'nin 6 üst düzey mensubu yakalandı. Cihan Özkan, Kahraman Demirez, Hasan Hüseyin Günakan, Mustafa Erdem, Osman Karakaya ve Yusuf Karabina adlı şahıslar, MİT tarafından özel bir uçakla Türkiye'ye getirildi.
KRİTİK İŞLERE İMZA ATMIŞTI
Yakalanan isimlerin FETÖ'nün üst düzey sorumlularından olduğu ve her birinin farklı bir alanda örgüt için kritik işlere imza attığı öğrenildi.
Türkiye'ye getirilen isimlerden biri olan Osman Karakaya, Ergenekon Davası sürecinde Prof. Dr. Mehmet Haberal ile ilgili Adli Tıp Kurumu’nun hazırladığı raporla gündeme gelmişti. Dr. Mustafa Oktan Aktürk ile Dr. Osman Karakaya tarafından hazırlanan bir sayfalık raporda, Haberal için "Hayati risk izlenimi elde edilmedi" denilmişti.
Raporda ayrıca iki kez kalbi duran Haberal'ın eşya taşıyabileceği, merdiven ve yokuş çıkabileceği, 6,4 km yürüyebileceği gibi bilgilere yer verilmişti.
Haberal'ın avukatları ise müvekkillerinin ani ölüm riski olduğu konusunda ısrarcı olmuş ve Adli Tıp’tan gelen rapora itiraz etmişti.
Kaynağı: https://www.yenisafak.com/gundem/fetonun-adli-tiptaki-en-onemli-ismi-yakalandi-3191460
---------
Yazıda adı geçen Mehmet Haberal kimdir: http://www.wiki-zero.com/index.php?q=aHR0cHM6Ly90ci53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvTWVobWV0X0hhYmVyYWw
---------
ADO_YORUM: Boklamadıkları hiçbir kurum, kuruluş kalmamışmış görüldüğü gibi.. Kanun yok, yasa yok, acıma yok, insaniyet yok... yok da yokmuş o günlerde. Bir de bunları sözümona "Allah rızası" için yapmışlarmış bu fetullahçı teröristler...
[Edited at 2018-03-30 12:58 GMT] ▲ Collapse | | | Adnan Özdemir Türkiye Local time: 18:03 Member (2007) German to Turkish + ... TOPIC STARTER "İlk kez ortaya çıktı! ‘Külliyenin bir füzelik işi var’" | Mar 30, 2018 |
--Alıntıdır--
Hürriyet Haber 30.03.2018 - 15:47 | Son Güncelleme: 30.03.2018 - 15:58
15 Temmuz darbe girişimin kilit ismi firari Adil Öksüz’ün darbe hazırlıklarına ilişkin yaptığı planlama ilk kez ortaya çıktı. 'Mahrem imamlar' arasında geçen yazışmalarda Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin 1 füzelik işinin olduğu ancak bunun yeterli olmayacağı darbeyle işin kökten bitirilmesi gerektiğinin konuşulduğu ortaya çıktı.
(Darbe gecesinin sabahısı yakalanmasına rağmen (dal daşşaklı foturaf) çıkarıldığı mahkemede işbirlikçi fetullahçı yargıçlarca salıverilen kaçak Adil Öksüz'ün foturafları).
_____
Sabah’ın haberine göre; Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen FETÖ soruşturması kapsamında örgütün tutuklu mahrem imamı Bahadır Köroğlu'nun kimliği tespit edilemeyen bir başka mahrem imamla yaptığı Bylock yazışmaları deşifre edildi. 21 Ocak 2016'da yapılan yazışmalarda çarpıcı gerçekler ortaya çıktı. FETÖ'nün kriptolu haberleşme programında ilk kez darbe girişiminin firari imamı Adil Öksüz'ün adına yer verildi. Buna göre darbe hazırlıklarının başladığı Ocak 2016'da Amerika'da yapılan toplantıda yeni bir sistem oluşturulduğu belirtildi.
"TÜM DÜNYA KAMUOYU HAZIR"
Yazışmalara göre Adil Öksüz TSK imamlığına getirilirken yerine Akıncı Üssü'nde yakalanan sivil imam Kemal Batmaz'ın atandığı belirtiliyor. Rusya, ABD ve iç güçlerin Erdoğan'ın gitmesi için anlaştığını belirten FETÖ imamlarının darbe için dünya kamuoyunun hazır olduğu, 17- 25 gibi bir parça "mıncıklayıp bırakılmayacağı" kaydediliyor. Adil Öksüz'ün Genelkurmayın kara gücünü kullanacağı aynı zamanda havadan da destek sağlanacağı belirtiliyor.
"1 FÜZELİK İŞ"
Yazışmalarda Erdoğan kast edilerek bir füzelik iş olduğu ancak bunun yeterli olmayacağı o yüzden TSK'daki tüm unsurların devreye girerek bu işin külliyen halledileceğine vurgu yapılıyor. Yazışmaların bir bölümünde FETÖ imamlarının 17 -25 Aralık gibi darbenin başarısızlığa uğraması durumunda başlarına geleceklere ilişkin, "yani bu sefer başarısız olursa tam boku yeriz" ifadesini kullandıkları görüldü.
GÜLEN'İN KOD ADI: "DAYI"
Yazışmalarda Adil Öksüz için "eski molla yani tam şakirt" tanımlaması yapılırken, FETÖ ele başı Gülen için ise firari savcı Zekeriya Öz'ün dediği gibi "dayı" lakabının kullanıldığı dikkat çekti. Savcılık dosyasına giren Bylock raporunda örgüt içinde "Muhsin Fırat" kod adını kullanan Bahadır Köroğlu'nun kriptolu programdaki isminin ise, "muhsinf" olduğu belirtildi. Rapoda "22329" ID numarasını kullanan Bahadır K. ile kimliği henüz tespit edilemeyen ve "6062" ID numaralı başka bir mahrem imam arasında geçen yazışmalarda darbe planlamasının açıkça konuşulduğu görülüyor.
İŞTE O YAZIŞMALAR:
6062: Havanın abisine Adil (Öksüz) beye eleman noktasında yardımcı olun demiş. Çok elemana ihtiyacı olacak demiş.
22329: Dayı ha vay be
6062: Abi başla birlikte tüm yetkileri aldı neredeyse (Adil Öksüz için)
22329: Abi analizde bir şey eksik kalıyor. Eğer münferit birkaç olayla olacaksa bu işin karadaki değişikliğe gerek yok. havayla halleder.
6062: Karasız olmaz abi.
22329: Yok karanın gkurmay gücünü kullanacaksa bu iş külli olacak demektir. Çözüm belli bu iş külli. Parazite bir sivrisinek ilacıyla bitmez mi olay.
6062: abi hata payı yok.
22329: 17-25 gibi bir parça mıncıklayıp bırakmayın küllen halledin diyor değil mi…
6062: yani teşebbüs başarısız olursa bu sefer tam boku yeriz o yani.
22329: abi teşebbüs niye başarısız olsun ki ama dediğiniz gibi külli hareket olayı hepten bataklığı kurutur.
22329: sizce yapar mı dayı bunu. Dahası ülke kaldırır mı?
6062: başka yol var mı ki
22329: niye bir füzelik iş… (Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, Erdoğan kastediliyor)
22329: geçen bir mesaj geldi. ABD, Rusya ve iç güçler anlaştı gitmesinde diye (Erdoğan için)
6062: abi adam sömestrden sonra okullara da el koyacakmış… hiç bir şey kalmadı… bir şey olması lazım artık
22329: ama genele dağılması lazım olayların.
6062: abi g.doğu ortada, işid ortada. Aslında hemen hemen ortam var. az gayretle bu iş olur bence:) (gülüyor)
22329 var da abi insanların umurunda değil.
6062: İnsanları boşver abi dünya kamuoyu önemli.
22329: Dünya tamam bence, sıkıntı olmaz. neyse hayırlısı abi havanın denizin başına kim geçmiş.
6062: hava alttan, denizi bilmiyorum.
22329: istanbuldaki mi (Kemal Batmaz kastediliyor), beraberdik ABD'de.
6062: evet
22329: ya bu havacılar gerçekten 5'lik (FETÖ'nün puanlama sistemi) oluyor abi. Eğer şu karayı dediğiniz gibi dağıttıysa çok güzel olmuş. Yeni sistemde hepsinin başına aynı zamanda karanın mı?
6062: Galiba
22329: nasıl bir adam bari iyi mi abi Adil
6062: molla
22329: ciddi misiniz
6062: eski molla yani… şakirt biri ismi gibi inş.
Kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/ilk-kez-ortaya-cikti-kulliyenin-bir-fuzelik-isi-var-40789403
▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄
▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄
--Alıntıdır--
"Bu adam her şeyi yapar"
Yeni Şafak/ Osman Özgan 29 Mart 2018, 04:00 Son Güncelleme: 29 Mart 2018, 09:26
FETÖ’nün TSK’daki üst düzey imamı Bahadır Köroğlu ile “6062” ID numaralı ismi tespit edilemeyen bir imamın ByLock’taki darbe yazışmaları deşifre edildi. Köroğlu, Adil Öksüz’ün TSK’dan sorumlu olarak atandığını haber verirken, “O adam her şeyi yapar” diyor.
15 Temmuz hain darbe girişimine ilişkin en somut konuşmaların yapıldığı ByLock mesajları deşifre edildi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında ortaya çıkan mesajlar, örgütün TSK’daki mahrem yapılanmasında faaliyet yürüttüğü değerlendirilen üst düzey 2 imam arasında geçiyor. Söz konusu imamlardan, ByLock’taki ID numarası “22329” olan şüphelinin Bahadır Köroğlu olduğu tespit edildi. ByLock’taki kullanıcı adı “muhsinf” olan Köroğlu’nun hala FETÖ’den tutuklu olduğu belirlendi. Köroğlu’nun darbe konuşmalarını yaptığı “6062” ID numaralı imamın kim olduğu ise araştırılıyor.
GÜLEN “BİRAZ DAHA BEKLEYİN” DEMİŞ
Söz konusu darbe konuşmalarının yapıldığı tarihin 15 Temmuz’dan yaklaşık 6 ay önce yani 21 Ocak 2016 olduğu tespit edildi. Mesaj içeriklerine göre söz konusu imamların Pensilvanya’da teröristbaşı Fetullah Gülen’i ziyaret ettiği anlaşılıyor. İmamlar, bu ziyaret sonrasında darbe girişimine giden süreçte mahrem imamların değiştirilmesi ile darbe girişiminin nasıl gerçekleştirileceğinin kritiğini yapıyor.Mesaj içeriklerine göre, Bahadır Köroğlu, elebaşı Fetullah Gülen ile ziyaretine gittiği bir tarihçi arasında geçen konuşmayı anlatıyor.
BU SEFER 17/25 GİBİ OLMASIN
FETÖ imamları daha sonra ise darbenin, 17-25 Aralık gibi olmaması için külli olarak yani örgütün TSK’daki tüm unsurlarının katılımıyla yapılacağını konuşuyor. Ayrıca mesajlarda, imam Köroğlu, “Parazite bir sivrisinek ilacı bitmez mi bu olay?” diyerek sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan ile olayın bitirilebileceğini ima ederken, diğer imam ise “Hata payı yok” karşılığını veriyor. İşte o mesaj içerikleri:
Bahadır Köroğlu: Eğer münferit birkaç olay olacaksa bu işin karadaki değişikliğe gerek yok, havayla halleder.
* 6062 ID numaralı imam: Karasız olmaz.
* B.K.: Niye olmasın abi. Parazite bir sivrisinek ilacı bitmez mi olay?
* 6062: Hata payı yok.
* B.K.: Tamam abi çözüm külli. Karanın Genelkurmay gücünü kullanacaksa bu iş külli olacak demektir. Hata derken ‘17-25 gibi bir parça mıncıklayıp bırakmayın, küllen halledin’ diyor değil mi?
* 6062: ‘Teşebbüs başarısız olursa bu sefer tam boku yeriz’ dedi o yani.
FÜZEYLE VURMAYI BİLE KONUŞMUŞLAR
Darbe teşebbüsünün konuşulduğu mesajların devamında, tek hedefin Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğu anlaşılıyor. Erdoğan’ı füzeyle vurmayı bile konuşan FETÖ imamlarından Bahadır Köroğlu, diğer imamın “Başka yol var mı ki?” sorusu üzerine Erdoğan’ı kastederek, “Niye abi, bir füzelik iş” diyor. Ayrıca konuşmalarda ABD’nin ve iç güçlerin Erdoğan’ın gitmesinde anlaştığı kaydediliyor. O mesajlar da şöyle:
* B.K.: Abi teşebbüs niye başarısız olsun ki... Sizce yapar mı dayı (Fetullah Gülen) bunu, dahası ülke kaldırır mı?
* 6062:Başka yol var mı ki?
* B.K.: Niye abi, bir füzelik iş... Ama geride ekip dağılma falan sürer tabi. Geçen bir mesaj geldi ‘ABD, Rusya ve iç güçler anlaştı gitmesinde’ diye.
* 6062: Tamam işte.
* B.K.: Ben bunun dayının dediğine inanmamıştım ulu orta ByLock’ta geziyor.
* 6062: Adam sömestirdan sonra okullara da el koyacakmış.”
Elebaşı Öksüz’e çok güvenirmiş
Başka bir konuşmaya göre de 15 Temmuz darbe girişimini Akıncı Üssü’nden yöneten kaçak Adil Öksüz’ün daha önce Hava Kuvvetleri imamı olduğu ancak daha sonra değiştirildiği anlaşılıyor. Fetullah Gülen’in çok güvendiği Öksüz’ü TSK imamı yapmayı düşündüğünden bahsediliyor. Buna göre Köroğlu, “Adil abi en son havada mıydı ki? Değişti biliyordum ben daha önce” diye konuşuyor. Diğer imam da “Değişti ama aynı zamanda da devam ettiriyordu he (Hocaefendi) derler. Ona çok güveniyormuş. Hepsinin başına düşünüyormuş yeni bir sistemle” ifadesini kullanıyor.
Adil Bey’in elemana ihtiyacı olacak
Konuşmada, Bahadır Köroğlu’nun “Hele siz anlatın ben analizleri yapayım” demesi üzerine “6062” ID numaralı imam, darbeyi ima eden konuşmalar yapmaya başlıyor. Söz konusu imam elebaşı Gülen’i kastederek, “Havanın abisine ‘Adil Bey’e eleman noktasında yardımcı olun. Çok elemana ihtiyacı olacak’ demiş” diyor. Köroğlu da “İyi de abi bu Rıfat’la, Hamit’le ne alaka? Başı alırdı olurdu. Dayı ha vay be” demesi üzerine diğer imam, “Abi başla birlikte tüm yetkileri aldı neredeyse” karşılığını veriyor.
FETÖ’NÜN MOLLASI
Birçok konuşmada ismi geçen Adil Öksüz’ün, FETÖ’nün ‘molla’larından olduğundan da bahsediliyor. Buna göre, Bahadır Köroğlu, “Nasıl bir adam bari iyi mi bu Adil abi?” diye soruyor. Diğer imam ise “Molla, eski molla yani... Şakirt biri, ismi gibi” diyor. İmamlardan Köroğlu, olayların genele dağılması gerektiğini ifade ederken, diğer imam ise PKK ve DEAŞ’a dikkat çekerek darbe girişimi için gerekli ortamın oluştuğunu söylüyor ve gülücük işareti koyarak “Az gayretle bu iş olur:)” diyor.
AZ GAYRETLE BU İŞ OLUR
İşte o konuşma:
* B.K.: Bunlar oldu sonra olay oldu, bizden bilineceği açık. Adam hep bize çalışıyor o yüzden. Ama genele dağılması lazım olayların
* 6062: Abi Güneydoğu ortada, IŞİD ortada... Aslında hemen hemen ortam var. Az gayretle bu iş olur bence:)
* B.K.: Var da abi insanların umrunda değil.
* 6062: İnsanları boş ver abi... Dünya kamuoyu önemli.
* B.K.: Dünya tamam bence.
Kaynak: https://www.yenisafak.com/gundem/bu-adam-her-seyi-yapar-3191293
▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄
▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄
"Adil Öksüz’ün selefinin Halit ismindeki FETÖ’cü olduğu ortaya çıktı."
Yeni Şafak/ Osman Özgan 30 Mart 2018, 04:00 Son Güncelleme: 30 Mart 2018, 10:10
Yeni Şafak’ın ortaya çıkardığı darbe konuşmalarının geçtiği ByLock yazışmalarıyla firari Adil Öksüz’ün selefinin Halit ismindeki FETÖ’cü olduğu ortaya çıktı. ByLock’tan konuşan iki mahrem imamın dert yandığı Halit ile ilgili Bahadır Köroğlu, “Nasıl bir adam bari iyi mi bu Adil abi? Başımıza dert olmasın Halit Bey gibi” diyor.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca ortaya çıkarılan FETÖ'nün TSK'daki iki imamı arasında geçen ve 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin en somut konuşmaların yapıldığı ByLock yazışmalarında, örgütün kaçak imamı Adil Öksüz'e ilişkin dikkat çekici ayrıntı yer aldı.
HİPNOZU BİZZAT TAKİP ETMİŞ
Yeni Şafak'ın dün "Bu adam her şeyi yapar" başlığıyla duyurduğu ByLock içeriklerinde, mahrem imam Bahadır Köroğlu, darbe girişimi öncesinde elebaşı Fetullah Gülen tarafından TSK imamı yapıldığı anlaşılan Adil Öksüz hakkında konuştukları sırada diğer imama, "Kayseri Hava İkmal olayında gelmişti. Bizzat takip etmişti" ifadesini kullanıyor.
YAZIŞMALARDA ORTAYA ÇIKTI
Söz konusu yazışmalar, Kayseri'deki FETÖ kumpasını akıllara getirdi. Emekli Askeri Hakim Ahmet Zeki Üçok, 2009 yılında Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcısı olduğu dönemde, Kayseri 2'nci Hava İkmal Bakım Merkezi Komutanlığı'nda görevli 3 astsubay hakkında FETÖ soruşturması başlatmıştı. Söz konusu astsubayların FETÖ tarafından hazırlanan sahte emirleri gerçekmiş gibi amirlerinin şifrelerini kullanarak TSK'nın resmi yazışma sistemine soktukları ve bazı TSK personelini Ergenekon örgütü üyesi göstermeye çalıştıkları belirtiliyordu.
ÜÇOK’U TUTUKLAMIŞLARDI
Ancak astsubayların tutuklanmasından yaklaşık 9 ay sonra Ahmet Zeki Üçok, söz konusu soruşturma sırasında astsubaylara hipnozla işkence yapmakla suçlanarak tutuklanmıştı. Söz konusu ByLock içeriklerine göre, daha önce örgütün Hava Kuvvetleri imamı olan Adil Öksüz'ün, FETÖ'nün o dönem TSK'daki faaliyetlerini deşifre edecek soruşturmayı bizzat takip ettiği şeklinde değerlendiriliyor.
ÖKSÜZ'DEN ÖNCE HALİT TSK İMAMIYMIŞ
Teröristbaşı Fetullah Gülen'in çok güvendiğinden ve TSK imamı yapıldığından bahsedilen ByLock içeriklerinde geçen "Halit" ismi dikkat çekiyor. İki mahrem imam arasında geçen ByLock mesajlarına göre Öksüz'den önce Halit isimli kişinin TSK imamı olduğu anlaşılıyor. Ancak söz konusu iki imam da Halit hakkında birbirlerine ByLock'tan dert yanması ise dikkat çekti. Buna ilişkin konuşmanın birinde Bahadır Köroğlu, "Nasıl bir adam bari iyi mi bu Adil abi? Başımıza dert olmasın Halit Bey gibi" diyor. Konuşmanın devamında ise Köroğlu, şunları söylüyor:
"Eğer bu adam (Adil Öksüz) bu kadar güçlüyse ve dayı (Fetullah Gülen) gidişattan memnun değilse bizim patronu dergiden kovarlar. Bölgeden değil. İşte abi analizci Muhsin'e verileri verin sonucu desin. Kim takar Halit'i. Benim anladığım Halit Bey patronu da kullanarak istediğini yaptırmaya çalışıyor. Yani buradakilerin hissiyatı filan umurunda değil. Tam Kemalettin kafası. Tam bir pislik ya."
Bugün süperdiniz beni motive ettiniz!
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca ortaya çıkarılan FETÖ’nün TSK’daki iki imamı arasında geçen ByLock yazışmalarının başında, “Abi adam sömestirdan sonra okullara da el koyacakmış... Hiçbir şey kalmadı. Bir şey olması lazım artık” şeklinde karamsar mesajları dikkat çekiyor. İmamların, daha sonraki mesajlarındaki darbe mutluluğu göze çarpıyor. İmamlardan Bahadır Köroğlu, konuşmanın sonunda pervasız bir şekilde motive olduğunu söylüyor. FETÖ’cü imam Bahadır’ın o mesajları da şu şekilde: “Neyse abi bugün süperdiniz, devamı temennisiyle. Beni motive ettiniz.”
Kaynak: https://www.yenisafak.com/gundem/adil-oksuzunselefi-halit-3191526
[Edited at 2018-03-31 02:29 GMT] | | | Adnan Özdemir Türkiye Local time: 18:03 Member (2007) German to Turkish + ... TOPIC STARTER "Odatv kumpasının hakimi yakalandı" | Mar 30, 2018 |
--Alıntıdır--
ODATV 30.03.2018 12:44
Bursa'da, FETÖ/PDY üyelerinin gizlenmek için kullandığı “gaybubet” olarak adlandırılan evlere düzenlenen operasyonda, Odatv ve Şike kumpaslarının hakimi Hikmet Şen, sahte kimlikle yakalandı.
Bursa İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube ekipleri, FETÖ/PDY soruşturması kapsamında Bursa, İstanbul, Kırklareli ve Sakarya'da örgüt üyelerinin gizlenmek için kullandığı “gaybubet” olarak adlandırılan evleri tespit etti. Ekipler, sabah saatlerinde 12 adrese eş zamanlı operasyon düzenleyip, 14'ü firari 20 kişiyi gözaltına aldı.
Operasyonda 1 şüpheli, polis ekiplerine kimlik göstermek istemedi. Kimliğin sahte olduğunu anlayan ekipler, şüphelinin, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi'nden hakkında aranma ve yakalama kararı bulunan, Odatv ve Şike kumpaslarının hakimi Hikmet Şen olduğunu belirledi.
Hikmet Şen, Odatv kumpasında, gazeteci-yazar Soner Yalçın'ın tahliye edilmemesi gerektiğini belirtmişti. Şen, Yalçın'ın tahliye edildiği duruşmada karşı oy kullanmıştı. Bir diğer Odatv kumpası hakimi Mehmet Ekinci ise, Şen'e yakın bir mesafede, Yalova'da yakalanmıştı.
Operasyon düzenlenen evlerde yapılan aramalarda; 5 sahte kimlik, 30 cep telefonu, 13 tablet bilgisayar, 3 dizüstü bilgisayar, 9 flash bellek, 26 bin lira ve 3 bin 300 dolar ele geçirildi. Gözaltına alınan Hikmet Şen ile 19 kişi, Bursa Emniyet Müdürlüğü'ne getirildi.
Kaynak: https://odatv.com/odatv-kumpasinin-hakimi-yakalandi-30031845.html
ADO_YORUM: 26 bin lira ve 3.300 dolar ele geçirilmiş bu baskınlarda. Gece gündüz çalışıyorum amma bu paraları kazanamıyorum, emeğimle kazandığım için miki acaba???
▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄
--Alıntıdır--
2) İbret olsun
Mehmet Ekinci Yalova'da yakalandı
Odatv 27.01.2017 13:50
Hakkında FETÖ üyeliğinden yakalama kararı olan Odatv ve Şike Kumpası Davası’nın görüldüğü İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi eski başkanı Mehmet Ekinci yakalandı. Odatv'nin edindiği bilgiye göre bir süredir aranan Ekinci, Yalova'da ortaya çıktı. Emniyet güçlerinin gözaltına aldığı Ekinci, Cemaat'in yargıda etkin olduğu günlerde yargıda kritik isimlerden biriydi. Ekinci, gözaltına alındıktan sonra Yalova Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldü. Buradaki işlemlerinin bitmesinin ardından Bakırköy Adliyesi'ne gönderildi.
Mehmet Ekinci'nin eşinin yakınlarına ait gizlendiği evde yakalandı. Ekinci bir anda karşısında polisleri görünce, "Ben hakimim avukatımı istiyorum" dedi. Gözaltına alınan Ekinci'nin evde bulunan bilgisayarına el konuldu.
Arkadaşları ile yakınlarının üzerine kayıtlı olan telefonlar ile konuştuğu tespit edilen Ekinci'nin ifadesinden sonra kendisine yardım ve yataklık ettiği öne sürülen bazı kişilerin de gözaltına alınabileceği belirtildi.
KAYINPEDERİNİN EVİNDE YAKALANDI
Yalova Emniyet Müdürlüğü'nün oluşturduğu özel ekip, FETÖ/PDY soruşturması kapsamında aranan Mehmet Ekinci'nin, Yalova'daki lüks bir sitede oturan kayınpederinin evine geldiğini saptadı. Buraya yapılan operasyonda yakalanan Ekinci, Yalova Emniyet Müdürlüğü'ne getirildi. Burada işlemlerin tamamlanmasının ardından Mehmet Ekinci, İstanbul Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderildi.
Mehmet Ekinci hakkında iki ayrı davadan, Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nce 'silahlı terör örgütü üyesi olmak', 'Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs' suçlarından yakalama kararı bulunuyordu. Tanınmamak için bıyık bırakan ve sürekli kılık değiştiren hakim Mehmet Ekinci'nin yakalanmasıyla ilgili Yalova Emniyet Müdürlüğü'nün yaptığı yazılı açıklamada, "Aranan Mehmet Ekinci'nin yakalanması için özel ekip oluşturduk. Kendisinin tanınmamak için sürekli kılık değiştirdiğini tespit ettik" denildi.
Ekinci'nin yakalandığı ev:
Kaynak: https://odatv.com/odatv-hakimi-yakalandi-2701171200.html
[Edited at 2018-03-30 20:39 GMT] | | | Adnan Özdemir Türkiye Local time: 18:03 Member (2007) German to Turkish + ... TOPIC STARTER "EVET, İNÖNÜ BAZI CAMİLERİ DEPOYA ÇEVİRDİ, İŞTE NEDENİ" | Mar 31, 2018 |
--Alıntıdır--
Odatv/ Yazan: Sinan Meydan 28.04.2012 08:01
.
.
.
...
Tek Parti Camileri Kapattı Yalanının Kökleri
“CHP, Tek Parti, İsmet Paşa camileri kapattı” yalanına 1966 yılında bizzat İsmet İnönü “Benim dönemimde camiler kapatılmamıştır” diye cevap vermiştir. Ama “cumhuriyet tarihi yalancıları”, yine bıkıp usanmadan bu yalanı sürdürmüşlerdir. Hatta “şeriatçılı... See more --Alıntıdır--
Odatv/ Yazan: Sinan Meydan 28.04.2012 08:01
.
.
.
...
Tek Parti Camileri Kapattı Yalanının Kökleri
“CHP, Tek Parti, İsmet Paşa camileri kapattı” yalanına 1966 yılında bizzat İsmet İnönü “Benim dönemimde camiler kapatılmamıştır” diye cevap vermiştir. Ama “cumhuriyet tarihi yalancıları”, yine bıkıp usanmadan bu yalanı sürdürmüşlerdir. Hatta “şeriatçılığıyla” ve “kışkırtıcılığıyla” ünlü “dinci yazar” Mehmet Şevket Eygi, 1966 yılında Yeni İstiklal gazetesinde vatandaşlara bir çağrıda bulunarak, "CHP döneminde yıkılan, satılan, kiraya verilen, depo ve müze yapılan camiler hakkında resim, yazı ve bilgi’’ göndermelerini istemiştir. Gelen yazı ve resimlerin bir kısmı Yeni İstiklal gazetesinde yayınlanmıştır. Bu resimleri kimlerin nasıl çekip gönderdiği ise sır olarak kalmıştır. Mehmet Şevket Eygi, bu konuyu 2003 yılında "Yakın Tarihimizde Câmi Kıyımı" adıyla kitaplaştırmıştır. Kitabın başlığının altında ise "Kapatılan, satılan, yıkılan, kiraya verilen, depo yapılan, CHP ocağı, saz ve içki evi, spor kulübü lokali haline getirilen, müzeye dönüştürülen binlerce mâbedin hazin hikayesi" şeklinde bir ibare vardır. Yani, “CHP, Tek Parti döneminde camiler kapatıldı, depo ve hatta tuvalet yapıldı” iddiasını ileri sürenlerin “en büyük kanıtı”, şeriatçılığı tescilli bir “Atatürk ve cumhuriyet düşmanı” olan Mehmet Şevki Eygi’nin yazdıkları ve söyledikleridir.
Bu temelsiz iddia, son zamanlarda, Cumhuriyeti ve değerlerini içselleştirememiş, bazı akademisyenlerce de dillendirilmeye başlanmıştır. Örneğin, Bugün gazetesinde yazan ve Habertürk tv’de “Tarihin Arka Odası Programı”nda konuşan Doç. Dr. Erhan Afyoncu, 9 Mayıs 2010’da Bugün gazetesinde yazdığı bir yazıda bu iddianın “doğru” olduğunu belirtmiştir.
Son dönemde, “CHP camileri kapattı” iddiasını en çok istismar eden AKP’dir. Aslında kurulduğu günden bugüne AKP yetkilileri, her fırsatta bu iddiayı gündeme taşımaktadır. “CHP, Tek Parti ve İsmet İnönü camileri kapattı, depo, ahır vs yaptı” diye sızlanan AKP’li yetkililerin din istismarı yaptıkları açık bir gerçektir. Örneğin, AKP Genel Başkanı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, son referandum konuşmalarında, “Biz bunların tarihini, cemaziyelevve-llerini iyi biliriz. Bunların Anadolu topraklarında camileri nasıl ahır haline getirdiklerini iyi biliriz…” demiştir.
Daha sonra 24 Kasım 2010 tarihinde AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, “Camiler konusunda sabıkası vardır, hem de az buz değil dosyalar dolusu sabıkası vardır. Tek parti döneminde bir yığın cami kapatılmıştır, bir yığını satılmıştır, bir yığını yıkılmıştır, kiraya verilmiştir, depo yapılmıştır, ahır yapılmıştır, kışla yapılmıştır, hapishane olarak kullanılmıştır, sazlı, sözlü, içkili eğlence mekanı haline getirilmiştir’’ demiştir.
Son olarak da 24 Nisan 2012’de AKP grup toplantısında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Tek parti CHP, İsmet İnönü camileri kapattı!” demiştir.
“CHP, Tek Parti, İsmet İnönü camileri kapattı” iddiasını diline dolayan Başbakan ve Yardımcısı’nın, Mehmet Şevket Eygi’den fazlaca etkilendikleri anlaşılmaktadır.
Peki ama işin aslı nedir?
Cami Fetişizmi: “Amaç İbadet mi Yoksa Gösteriş mi?”
Öncelikle, İslam dinine göre “İnsana şah damarından bile yakın olan ALLAH her yerdedir.” Dolayısıyla ibadet etmek için ille de sınırları belirlenmiş ve dört duvarla çevrilmiş bir mekana ihtiyaç yoktur… İslama göre, “darül harp” (işgal edilmiş, savaş alanı) olmayan ve temiz olan her yer bir ibadethanedir. Bu mantık gereği olsa gerek, Hz. Muhammed, İslamiyeti yaymaya başladığı ilk dönemlerde dört duvarla çevrilmiş bir ibadethane olmadan Müslümanları ibadete çağırmış ve ibadet ettirmiştir. Daha sonra da “görkemli olmayan” ibadethaneler diye tanımlanabilecek olan “Mescitler” inşa ettirmiştir. Hatta bunların inşaatında bizzat yer almıştır. İslamda “cami fetişizmi” İslamı yozlaştıran Emeviler döneminde başlamıştır. Dini siyasete alet eden Emeviler, ibadetleri “şov aracı” haline getirirken büyük boyutlu ve çok sayıda cami yaparak, bir anlamda “dindarlık eşittir görkemli ve çok sayıda cami” formolüne sarılmışlardır. Emevilerden sonra devam eden bu din dışı gelenek bugüne kadar gelmiştir. Din istismarının alıp başını gitti günümüz Türkiyesi’nde küçücük bir mahallede birbirine sadece birkaç kilometre uzaklıkta birkaç cami inşa edilmesi “dindarlığın” göstergesi olarak algılanmaktadır ve dahası bu camilerin altları da çoğunlukla belli cemaatlerce dükkan-market olarak kullanılmaktadır. Anlaşılan birileri "daha çok cami" diye diye malı götürmektedir...
Cumhuriyet’in Cami Politikası: İhtiyaç kadar camidir.
1927 yılında tüm Türkiye’de, okulların iki katı, “14.425 okula karşılık, 28.705 cami” vardır.[1]
Bu nedenle, 17 Nisan 1927 tarihli 1011 Sayılı Bütçe Kanunu’nun 14.Maddesine göre, Türkiye’ye gerçekten ne kadar cami ve nekadar din görevlisi gerektiğinin 31 Mayıs 1928 tarihine kadar belirlenmesi istenmiştir.[2]
Bu konudaki nizamname, 5 Ocak 1928’de kabul edilmiştir.[3]
Daha sonra bu nizamname biraz daha genişletilerek 25 Aralık 1932 tarihinde “Cami ve mescitlerin sınıflandırılması hakkındaki nizamname” adıyla yürürlüğe girmiştir.
Bu çerçevede Türkiye genelinde “ihtiyaç fazlası” olduğuna karar verilen camiler belirlenmiştir.[4] İşte kapatılan ve başka amaçlarla kullanılan bu “ihtiyaç fazlası” camilerdir.
İhtiyaç fazlası camilerin belirlendiği 1928’de Türkiye’nin 14 milyon nüfuslu bir ülke olduğu dikkate alınacak olursa, 28.705 caminin ihtiyaca göre çok fazla olduğu kolayca anlaşılacaktır. Son dönemlerde girilen savaşlardaki aşırı can kaybından sonra Türkiye’de ihtiyaç fazlası camilerin olması çok doğaldır.Yeni kurulan Cumhuriyet, her şeyi planladığı gibi Türkiye’nin ihtiyacına göre cami planlaması da yapmış ve ihtiyaç fazlası camileri belirleyerek tasnif etmiştir. Üstelik bu iş için neredeyse bir yıllık bir zaman ayrılmış, gayet titiz bir çalışma sonunda ihtiyaç fazlası camiler belirlenmiştir. Yanmış yakılmış, asırlarca ihmal edilmiş, yokluk ve yoksulluk içinde kıvranan, sıfırdan imar edilen ve kalkındırılmaya çalışılan, genç Cumhuriyeti kuranlar; “aşırıya”, “lükse”, “gösterişe” değil, Türkiye’nin gerçek ihtiyaçlarına önem vermiştir. Bu çerçevede “ihtiyaç fazlası camiler” belirlendikten sonra “dönüştürülerek” başka amaçlar için de kullanılmıştır. En basit bir inşaatın bile belirli bir maddi kaynak demek olduğu düşünülecek olursa, adeta sıfırdan imar edilen yeni Türkiye için, cemaati olmayan, bu nedenle tasnif dışı bırakılan camileri “boş” veya “atıl durumda” bekletme lüksü yoktur; bu nedenle- tekrar ediyorum- tasnif dışı camiler dönüştürülerek farklı amaçlar için kullanılmıştır; ama asla, camiler, ahır, eğlence merkezi veya tuvalet yapılmamıştır. Bu konudaki bazı örnekler, dünyanın her yerinde olabilecek uç örneklerdir. Bu kötü,uç örneklerden dolayı dönemin yöneticilerini suçlamak son derece gayri ciddi ve insafsız bir yaklaşımdır. Tek parti döneminin cami politikasının eleştirilebilecek tek yanı bazı tarihi camilerin de tasnife tabi tutulmasıdır. Ancak asıl tarihi cami kıyımı DP ve Menderes döneminde yapılmıştır. (Bu konuya ilerde değinilecektir).
Emevilerden beri devam eden “cami fetişizminin” etkisiyle olsa gerek, genç Cumhuriyet’in bu çok normal kararı (ihtiyaç fazlası camileri başka amaçlarla kullanma), çok geçmeden “CHP camileri kapattı, depo yaptı, ahır yaptı” biçiminde bir “iğrenç” propagandaya dönüşmüştür. Cumhuriyeti kuran iradeyi “din düşmanı” göstermeye yönelik bu maksatlı propaganda, zaman içinde çok kişiyi etkilemiştir.
14.425 okula karşılık, 28.705 caminin olduğu bir ülkede, normal insanların, ihtiyaç fazlası camilerle değil, camilerin yarısından bile az sayıdaki okullarla ilgilenmesi gerekirken, Halkevlerinin, Köy Enstitüleri’nin kapatılmasına tepki göstermesi gerekirken, bizler sabah akşam neden cami muhabbeti yapıyoruz acaba? Müslümana Müslüman propagandası yapmamızın başka bir amacı mı var acaba?
İsmet İnönü Bazı Camileri Kapatıp Depo Yaptı, Kapısına Kilit Vurdu! Peki Ama Neden?
Cumhuriyet tarihi yalancıları ve onların yalanlarıyla beslenen “dinci partiler”, öteden beri CHP’ye ve İsmet İnönü’ye saldırmak için “Kafir İsmet İnönü camilere kilit vurdu. Etrafına asker dikti. Namaz kılmak için içeriye kimseyi sokturmadı. Camileri devamlı teftiş etti. Nöbetçilere, ‘İçeriye kimseyi sokmuyorsunuz değil mi?’ diye sordu!” biçiminde bir propagandayla, CHP ve İsmet İnönü’nün “cami düşmanı” olduğu yalanına neredeyse bütün Türkiye’yi inandırmışlardır.
Evet! Gerçekten de CHP ve İsmet İnönü, 1939-1946 arasında Türkiye’deki bazı camileri “depo” yapmış, bu camilerin kapısına “kilit” vurmuş, etrafına “asker” dikmiş ve bu camileri ibadete kapatmıştır! Burada sorulması gereken ama asla sorulmayan soru şudur: Ama neden? İsmet İnönü'yü camileri kapatmakla suçlayanların amacı İnönü'yü "cami düşmanı" göstermek olduğu için bu "ama neden" orusunu onlar asla sormaz, soramazlar.
Çünkü İsmet İnönü’nün bu davranışının nedeni “cami düşmanlığı”, “din karşıtlığı” değil; tam tersine “dinine olan bağlılığı”, “tarihine olan saygısı”dır.
“Nasıl yani?” dediğinizi duyar gibiyim!
Şöyle ki:
İsmet İnönü, II. Dünya Savaşı’nın devam ettiği 1939-1946 yılları arasında, Türkiye’ye yönelik muhtemel bir saldırıda, camilerin hedef alınmayacağını düşünerek, müzelerimizdeki “tarihi” ve “dini” değeri olan eserleri, zarar görmemeleri için, bazı camilere koydurarak koruma altına almıştır. Evet, İsmet İnönü, 1939-1946 arasında bazı camileri “depo” yapmıştır, ama bu depolar, Kutsal emanetler, Hz. Muhammed’in sancağı, kılıcı, hırka-i saadeti, Hz. Osman’ın kanlı Kuran’ı Kerim”i gibi “dinsel ve tarihsel” değeri olan eşyaların deposudur. Örneğin, Topkapı Sarayı’ndaki “Kutsal Emanetler”, bu emanetlerle ilgilenen görevlilerle birlikte Niğde’ye götürülerek, Niğde’deki bazı camilere konulmuştur. Dolayısıyla, “Kutsal Emanetlerin” bulunduğu bu “cami depolar”, ibadete kapatılmış ve kapısına kilit vurulup asker dikilmiştir. Çünkü İsmet İnönü, bu “Kutsal Emanetlerin” korunmasına çok büyük bir önem vermiştir.
Bu nedenle gerçek bir Müslümana düşen görev, bu davranışından dolayı İsmet İnönü’yü “kınamak” değil, “kutlamaktır”.
Tufan Türenç, "Çirkin İftira ve Gerçek”, adlı yazısında, Cumhuriyet tarihi yalancılarının “bu çirkin iftirasının kaynağını”, yıllarca CHP’de görev yapmış, İnönü’nün yakınında bulunmuş, Necati Karakaya’nın anlattıklarıyla çürütmüştür.
Şimdi, Necati Karakaya’nın Tufan Türenç’e gönderdiği mektubu birlikte okuyalım:
“28 Şubat 2008, Büyük Millet Meclisi’nde CHP’li bir milletvekili konuşma yapıyor. Mehmet Ali Şahin Bakan koltuğundan bağırıyor. ‘Haydi, Haydi! Biz sizin nerelere kilit vurduğunuzu çok iyi biliriz.’ Bununla, ‘siz camilere kilit vurdunuz’ demek istiyor...
1950 yılından itibaren Anadolu’nun dolaştığım her köşesinde bu iftirayı duydum.
Gerçek şudur.
1942 yılında İkinci Dünya Savaşı’nın en alevli günlerinde Hitler’in orduları sınırımıza dayandı. Türkiye’ye girip girmemekte kararsızlardı.
İsmet Paşa Trakya’da Çakmak hattını kurmasına rağmen İstanbul’un bombalanacağını tahmin ediyor bu nedenle de savunmayı Ankara’nın dışında yapmayı düşünüyordu. İstanbul’daki saraylarda ve müzelerde bulunan tarihi eşyaları, zarar görmemeleri için Alman uçaklarının menzil dışında kalan bölgelerdeki camilere koymayı düşündü.
İsmet Paşa düşmanın camileri bombalamayacağını biliyordu. O nedenle bütün saray eşyalarını, padişahların tahtlarını, mücevherleri, kutsal emanetleri, Hazreti Muhammed’in sancağını, kılıcını, Hırkai Saadeti, Hazreti Osman’ın kanlı Kuran’ı Kerimi’ni, Atatürk’ün Samsun’da çıktığı tahta iskeleyi, müzelerde ne varsa tümünü tam 48 vagona yerleştirerek Niğde’ye gönderdi.
Bu değerli eşyaları korumak için Topkapı Sarayı İkinci Müdürü Lütfü Turanbek başkanlığında 30 görevli, aileleri ve çocuklarıyla birlikte Niğde’ye gitti.
Eşyalar ve görevliler, tehlike tamamen geçene kadar Niğde’de kaldılar.
Bu değerli eşyalar Niğde’de 3 camiye yerleştirildi. Camilerin etrafına nöbetçi askerler yerleştirildi. 28 Ocak 1943 günü İnönü Adana’da Churchill ile buluşmak üzere Ankara’dan trenle yola çıktı. Tren Niğde’de durdu ve uzun süre bekledi.
İsmet Paşa tarihi eşyaları görmek üzere 3 camiyi de teftiş etti. Özellikle Atatürk’ün Samsun’a çıktığı tahta iskeleyi görmek istiyordu. Saruhan Camii’ne gitti ve Tunabek’e sordu: ‘Asker nöbetini aksatmıyor, camilere kimseyi almıyor değil mi? Gözüm arkada kalmasın’ dedi.”
İşte o çirkin iftiranın gerçek yüzü böyle!…
Tufan Türenç’in dediği gibi; “Aradan 70 yıla yakın zaman geçmesine rağmen AKP hâlâ bu yalanı kullanıyor. Başbakan Erdoğan bununla da kalmıyor Kurtuluş Savaşı kahramanı, Cumhuriyet'in kurucusu, İkinci cumhurbaşkanı İsmet Paşa’yı Hitler’e benzetiyor. Ve açılan davada mahkeme Erdoğan’ı, ‘İnönü’nün böyle bir kişiye benzetilmesi, hatırasına saygısızlık teşkil ettiği gibi, milleti oluşturan bireylerin de kişilik haklarını ihlal edip incitmiştir’, gerekçesiyle mahkûm ediyor.”[5]
Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük savaş ve stratejistlerinden biri olan Atatürk’ün yanında, yakınında bulunmuş olan İsmet İnönü, Türk ulusunun varlık yokluk kavgasında vatan savunmasında, her türlü çareye başvuran bir neslin son temsilcilerindendir. İşte bu İsmet İnönü’nün savaş stratejilerinden biri de zorunlu hallerde “camileri asıl amaçları dışında kullanmak”tır.
Kurtuluş Savaşı’nda Batı Cephesi komutanı olan İsmet Paşa, Büyük Taarruz’dan önce I. ve II. Ordu ile bunlara bağlı karargâhların barınması için Akşehir ve Konya çevresindeki camiler, hanlar ve kervansarayları kullanmıştır. Özellikle, kışın bölgede askeri birliklerin barınması için büyük kışlalar ve misafirhaneler olmadığından bu yola başvurmuştur. İsmet İnönü, aynı yönteme II. Dünya Savaşı yıllarında da başvurmuştur.[6]
İşte İsmet İnönü’nün “bu yöntemi”, sonraki yılların “din istismarcıları” tarafından, İsmet İsmet İnönü’nün camileri kapattığı ve ahıra çevirdiği şeklinde halka yansıtılmıştır.
Çok yazık doğrusu!...
Osmanlı da Camileri Otel Yapmıştı!
İsmet İnönü’ün, Kurtuluş Savaşı ve II. Dünya Savaşı sırasındaki “camilerin amaç dışı kullanılması” uygulaması, tarihimizde sadece İsmet İnönü’ye ait bir ilk uygulama değildir. Daha önce 19. ve 20 yüzyılda Osmanlı döneminde de benzer uygulamalar görülmüştür.
Tarihimizde camiler ilk defa, 1877/78 Osmanlı-Rus Harbi (93 Savaşı) sırasında amaç dışı kullanılmıştır. Bu savaşta Rumeli’den İstanbul’a büyük bir muhacir akını olmuştur. Rus ordusu ile Bulgar çetelerinin önünden kaçan yüz binlerce muhacir, kış mevsiminde İstanbul’a yığılınca bunların barındırılması için İstanbul’daki büyük camiler ibadete kapatılmıştır. Ayasofya, Sultan Ahmet, Süleymaniye, Beyazıt gibi camiler muhacirlerin barınmasına ayrılmış, bu camiler ve müştemilatı bir anlamda, muhacirlerin kaldığı “oteller”, “yatakhaneler” olarak kullanılmıştır.
Rubert Furneaux’un; “Tuna Nehri Akmam Diyor”, Charles Ryan’ın; “Plevne’de Bir Avustralyalı”, Mehmet Arif Bey’in; “Başımıza Gelenler”, Turhan Şahin’in; “Öncesi ve Sonrasıyla 93 Harbi” adlı eserlerinde muhacirlerin uğradığı zulümlerle ilgili yürek burkan satırlar ve onların İstanbul’da camilerde barındırılmasıyla ilgili çalışmalar anlatılmıştır.
Böyle bir durum Balkan Savaşlarında da yaşanmıştır. İstanbul’a sığınan binlerce muhacir, yine camilerde barındırılmıştır. Balkan savaşlarını La Matin gazetesi muhabiri olarak izlemek amacıyla İstanbul’a gelen Stephane Lauzanne; “Hastanın Başucunda Kırk Gün” (Balkan Acıları), yine savaş muhabiri olan Georges Remond; “Mağluplarla Beraber” ve William M. Pickthall; “Harpte Türklerle Beraber” adlı kitaplarında muhacirlerin camilerde barındırılmasıyla ilgili gözlemlerini aktarmışlardır.[7]
İsmet İnönü’ye “camileri depo yaptı!” diye çıkışanlar, acaba bundan sonra, 19. ve 20. yüzyıl Osmanlı padişahlarına da “camileri otel-yatakhane yaptılar!” diye çıkışırlar mı?
Ne dersiniz!
Atatürk’ün ve Genç Cumhuriyet'in Camiye Verdiği Önem
Genç Cumhuriyet, asla “cami düşmanlığı”, yapmamıştır. Tam tersine Atatürk döneminde Cumhuriyet hükümetleri, gerektiğinde cami inşa ettirmiş, camilerin bakım ve tamirini yaptırmış, hatta kullanılmayan bazı kiliseleri camiye dönüştürmüştür.
Örneğin:
- 1922 yılında Bakanlar Kurulu’nun ilk toplantısında konuşan Atatürk, Yunan çekilişi sırasında birkaç bin caminin yakılıp yıkıldığını belirtmiş ve “Bu camileri yenilemek görevimizdir. Bu hizmeti nutuk atmadan, gösterişe kaçmadan, siyasete alet etmeden yerine getirelim.” demiştir.[8]
- 7 Aralık 1925 tarihli bir kanuna göre, Niğde’nin Fertek Köyü’ndeki bir kilisenin camiye çevrilmesine karar verilmiştir.
- 18 Mart 1933 tarihli bir kanuna göre de Edirne’deki üç şerefeli camiinin sıva tamirinin yapılması kararlaştırılmıştır.[9]
- Atatürk’ün çizdiği, “İdeal Cumhuriyet Köyü’nün” tam merkezinde bir de camiye yer verilmiştir. Atatürk, çizdiği projede 22 numarayla gösterdiği camiyi, köy hamamı ve etüv makinesinin hemen yanına yerleştirmiştir.[10]
- Atatürk, çıkan büyük bir kasırgada hasar gören Edirne Selimiye Camii’nin onarılması için ödenek göndermiştir.[11]
- Atatürk, 1930 yılında, Eskişehir'in Mihaliçcık Köyü’ne cami yapımı için beş bin lira göndermiştir.[12]
- Atatürk, sadece Türkiye’deki değil yurt dışındaki camilerle de ilgilenmiştir. 1919’da başlanıp 1926’da tamamlanan Paris Camii’ne yardım yapanlar arasında Atatürk de vardır. Paris Camii’nde büyük emekleri olan Bencheikh El Hocine Abbas “Mustafa Kemal Atatürk’ün de Paris Camii’nde izleri bulunduğunu” ifade etmiştir. Şeyh Hamza Ebubekir’in, Bencheikh El Hocine Abbas’a anlattıklarına göre: Mustafa Kemal Atatürk, Abdülhamid’in ölümünden sonra 1938 yılına kadar her yıl Paris Camii’ne “bizim de çorbada tuzumuz bulunsun” diyerek, bir miktar para göndermiştir.[13] Caminin şeref defterine göre de II. Abdülhamit ve Atatürk’ün caminin yapımına katkıları olmuştur.[14] Batı’da Paris Camii’ne yardım eden Atatürk, Doğu’da ise Tokyo Camii’nin yapımına katkıda bulunmuştur. 1931 yılında Türkiye’ye gelip Atatürk’ü ziyaret eden Japon Elçisi Torijori Yamada, Atatürk ile yaptığı görüşmede Türklerin Tokyo camiinin yapımına katkıda bulunmasını istemiştir. Yamada’nın bu isteğini geri çevirmeyen Atatürk, iddiaya göre Tokyo Camii’nin yapımına da katkıda bulunmuştur.[15]
Atatürk'ün Yaptırdığı Cami
Atatürk'ü, "din düşmanı" diye adlandıran "utanmazların", "Atatürk'ün camileri kapattırdığı" yalanını yerle bir eden çok önemli bir belge var elimizde... Bu belge, Atatürk'ün bırakın camileri kapattırdığını, tam tersine cami yaptırdığını kanıtlamaktadır.
Atatürk, Erzurum Kongresi`nden ölümüne kadar hep yanında ve hizmetinde olan Mihallıççıklı Emir Çavuşu Ali Metin aracılığıyla 5 bin lira gönderip, Yunanlılar`ın işgal sırasında yakıp yıktıkları ve imkanları olmadığı için Mihallıççıklıların yaptıramadığı kasabanın tek camisini yeniden yaptırmıştır.
Atatürk`ün tüm masraflarını bizzat karşılayarak yaptırdığı bu cami, bugün Mihallıççık`tadır ve `Aşağı Camii veya "Mihalıççık Atatürk Camii" diye adlandırılmaktadır.
Ali Çavuş (Metin), Atatürk’ün en yakınlarındandır. Ailesi aslen Malatyalı’dır. 1877-78 yıllarındaki Osmanlı-Rus savaşı sırasında, aile Eskişehir’e göçmüş, eski ismiyle Mihalıççık “Çukurviran” köyüne yerleşmiştir. Bilahere babası Hacı İsmail, aileyi Mihalıççık’a getirmiştir. Babasından dolayı da “Hacıların Ali” diye anılmıştır.
Ali Metin Çavuş, Birinci Dünya Savaşı’nın en hızlı olduğu dönemde 1915 yılında, daha 18 yaşındayken askere alınmıştır. O zamana göre iyi bir eğitimi vardır. Bunun için de Sivas’ta askerken “Küçük Zabit Mektebi”ne alınmış. Burada Enver Paşa’nın dikkatini çekmiş, onun karargahında hizmet vermiştir. Savaştan yenilgiyle çıkmamız üzerine tekrar Anadolu’ya dönmüş, Kazım Karabekir Paşa’nın başında bulunduğu 15. Kolordu’da askerliğine devam etmiştir.Orada da kendisini göstermiş. Atatürk’ün Erzurum’a gelmesi üzerine Karabekir Paşa, Ali Metin’i, 3 Temmuz 1919 günü Atatürk’ün hizmetine “Emir çavuşu” olarak vermiş, Atatürk’ü ölümüne kadar, özellikle Kurtuluş Savaşı süresince yakınlığı devam etmiştir. Atatürk’ün yemeklerini Ali Çavuş yapmıştır.
Halk dilinde “Aşağı Cami”, asıl ismiyle “Cami-i Kebir” 1302(1886) yılında Sivrihisarlı Hacı Süleyman tarafından yaptırılmıştır. O tarihlerde Mihalıççık, Sivrihisar’a bağlı bir kasabadır. Mihalıççık da Yunan işgaline uğramıştır.Cami, Yunanlılar tarafından tahrip edilmiştir. Uzun süre tamir edilememiştir. Ta ki, Atatürk yeniden yapımı için 5 bin lira gönderinceye kadar.
Özetle, Ali Metin’in vesile olmasıyla Atatürk, 5000 lira vererek Mihalıccık Camii'nin yeniden yapılmasını sağlamıştır.[16]
ATATÜRK EDİRNE SELİMİYE CAMİİ'NDE
1923’te Balıkesir Paşa Camii’nde Cuma namazı kılan ve hutbe veren Atatürk, özellikle Kurtuluş Savaşı yıllarında Cuma namazlarını, Anadolu’nun değişik şehirlerindeki (Havza, Amasya, Ankara, Balıkesir gibi) değişik camilerde kılmıştır. Atatürk, cumhuriyetin ilanından sonra da yurt gezilerinde özellikle tarihi camileri ziyaret etmeye büyük özen göstermiştir.
Örneğin Atatürk, Edirne ziyaretinde Edirne Selimiye Camii’ne gitmiştir.
Atatürk Edirne'de Selimiye Camii ve Külliyesini gezerken. (25 Aralık 1930)*
Caminin giriş kapısının üstündeki kitabeyi inceleyen Atatürk, orada yazılı olan AYETİ okumuş ve caminin imamı Fereli Ahmet Efendi’ye bu ayetin anlamını sormuştur. Daha sonra da camiye girerek incelemelerde bulunmuş ve bazı açıklamalar yapmıştır:
Atatürk, caminin içinde minberle avize arasında durmuş ve, “Beyler, hiçbir dine bağlı olmayan kalp istirahattan mahrumdur” diye söze başladıktan sonra şunları söylemiştir:
“Bakınız, ecdadımız İstanbul’un fethinden tam 125 sene sonra bu şaheser camiyi İstanbul’da değil de Edirne’de yapmış, böylece Edirne’ye mührünü basmış, tapulamıştır. Dahi Mimar Sinan sanat ve din aşkıyla bu eseri bina etmiştir.” Daha sonra avizenin üzerinde yarım kubbede yer alan Arapça yazıyı okuyan Atatürk, Müftü’ye dönerek “Hocam, bu ayet Tövbe Suresi’nin 18. Ayeti değil mi?” diye sormuş, Müftü, “Evet Paşa Hazretleri” cevabını vermiştir. Atatürk, tekrar Müftü’ye dönerek, “Bana bu ayetin manasını söyleyebilir misiniz?” diye sormuştur. Müftü de, “Bildiğim kadarıyla bu ayette ‘Allah’ın, mescitlerini, camilerini yapan ve imar edenler Allah’a ve ahiret gününe iman edip, namazlarını kılan, zekatlarını veren ve ancak Allah’tan korkanlardır. Onlar doğru yoldadır’ demektedir.” demiştir.[17]
Atatürk’ün Cami Araştırmaları
Atatürk, ayrıca belki de Türk siyasetçileri arasında ilk ve tek “cami araştırması” yapan liderdir. İslam tarihinde ilk camilerin nasıl ortaya çıktığını merak eden Atatürk, Leon Caetani’nin “İslam Tarihi” adlı eserinin 3. cildinde “Caminin Kökeni”, “Medine’de Caminin Kurulması” başlıkları altındaki satırlarla ilgilenmiş, önemli bulduğu satırların altınız çizmiş ve sayfa kenarlarına bazı notlar almıştır.[18]
Keşke İnönü Gibi Dindar Olabilseniz!
Atatürk’ün, İsmet İnönü’nün veya tek partinin “Cami düşmanı” olduğu kocaman bir cumhuriyet tarihi yalanıdır. Evet, daha öncede anlattığımız gibi İnönü döneminde bazı camiler kapatılmış , bazı camiler başka amaçlarla kullanılmıştır. Ancak bu durumun nedeni İnönü’nün “din düşmanlığı” değil, Türkiye’nin o dönemdeki iç ve dış koşullarıdır. Kurtuluş Savaşı yıllarında askeri nedenlerle, silah ve cephaneyi saklamak için bazı camiler kapatılarak depo olarak kullanılmış, Cumhuriyet döneminde nüfus oranına göre ihtiyaç fazlası olan camiler tespit edilerek başka amaçlarla kullanılmak için tasnif edilmiş, II. Dünya Savaşı yıllarında ise Topkapı Sarayı’ndaki Kutsal Emanetler Niğde’deki bazı camilere taşınmış, dolayısıyla bu camiler ibadete kapatılmış, kapsına kilit vurulmuştur. Çok daha önemlisi Tek parti CHP, Atatürk ve İsmet İnönü, Kurtuluş Savaşı sırasında Yunan’ın kaçarken ateşe verdiği çok sayıda camiyi ya yeniden yaptırmış ya da tamir ettirerek yeniden ibadete açtırmıştır.
Değişik kaygılarla “cami kapatan”, “din düşmanı” diye belletilen İsmet İnönü, mitinglerinde, “din istismarı olur” diye “Allah” sözünü ağzına almaktan çekinen, yatak odasındaki “ALLAH'IN DEDİĞİ OLUR” levhasının fotoğrafının bir gazetede yayınlanmasına çok kızan, buna karşın geceleri gizlice namaz kılan, gerçek ve samimi bir Müslüman’dır.
İsmet İnönü'nün torunu Gülsün Bilgehan'ın yazdığı "Mevhibe" adlı kitapta, İnönü'nün bazı notları da yayınlanmıştır. O notlar içinde İsmet İnönü'nü, zaman zaman namaz kıldığından söz etmiştir.
İşte o notlardan bazı bölümler:
"Saat altı, sabah namazı vaktinden evvel Mevhibe beni uyandırdı...Kalkıp kırmızı odaya geçtik. Sabah namazını kıldım"
Mevhibe Hanım'ın notların da İsmet İnönü'nün "son derece dindar" bir insan olduğunu kanıtlamaktadır.
İşte o notlardan bir bölüm:
"22 Nisan 1922'de Konya'ya giderken, saat 15:00'da Malatya'dan hareket ettik... Hamdi Bey'in evinde misafir ettiler... Ramazanın ilk günü oruçlu olduğumuzdan fena halde acıkmıştık. Ertesi gün 12'de yola çıkıp Kangal'a vardık... oraya yerleştik. Yemekten sonra namazlarımızı kıldık"
"3. Mayıs 1922'de bizi otelden aldılar. Dört arabayla Abdülvehap Gazi'yi ziyerete gittik. Kurban götürerek orada kestik. Etini türbedara bıraktık"
İnönü'nün kızı Özden Toker de 2000 yılında Vatan gazetesine verdiği bir demeçte babası İnönü'nün ve İnönü ailesinin "dindarlığını" şöyle anlatmıştır:
"Annem (İnönü'ün eşi) kuran okurken başını örterdi.Evimizde ramazanlarda huzur dolu bir hava yaşanırdı. Ev halkı, başta Cevriye ve Mevhibe olmak üzre İslam dinine tümden saygılı ve bağlı kişilerdi. İsmet Paşa ve Mevhibe Hanım'ın yatak odalarındaki duvarda kocaman harflerle 'ALLAH'IN DEDİĞİ OLUR' yazılı bir levha asılıdır. Bu yazı hiçbir zaman yerinden kaldırılmamıştır. Mevhibe, resmi ve sosyal görevlerinin yanında dinin vecibelerini de mükemmel olarak yerine getirirdi. Alice sahura kalkılır, iftarlar neşe ile yapılırdı."[19]
Bu İnönü mü "din düşmanı", "cami düşmanı"!
Atatürk’ün ölünceye kadar yanından ayrılmamış Fevzi Paşa da beş vakit namazını kılan, dinini gösterişten uzak biçimde yaşayan gerçek ve samimi başka bir Müslüman’dır… Dahası, Atatürk’ün en yakın dostlarından biri Ankara Müftüsü Rıfat Börekçi’dir.
Atatürk’e ve cumhuriyeti kuran kuşağa, “din düşmanı” demek her şeyden önce “günahtır”.
Bugün Camiler Açıksa ve Ezan Sesleri Hala Yankılanıyorsa…
Her şeyden önemlisi, “Cami düşmanı” olmakla suçlanan Atatürk ve İsmet İnönü gibi silah arkadaşları olmasaydı, bu vatanseverlerin “kelle koltukta” verdikleri o “kutsal mücadele” olmasaydı, 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkan çoluk çocuk demeden korkunç bir katliama başlayan Yunanlılar, camileri yakıp yıkacak, ezanları susturacak ve işte o zaman camiler; ahır, tuvalet, eğlence merkezi yapılacak, hatta Ayasofya’ya çan takılacaktı. Nitekim İzmir’in işgal edildiği günlerde, Yunanlılar camilere saldırmış, camileri yakıp, minareleri yıkmış, Yunanlılardan cesaret alan Rumlar da camilerdeki halı ve kilimleri çalmışlardır. Örneğin, o günlerdeki bir gazete haberine göre, “Şehrin camilerinin de Rumlar tarafından basıldığı ve birçok kıymetli halı ve kilimin kaçırıldığı da tespit edilmiştir. Bu arada Hisar ve Bölükbaşı camilerinde bir tek halı ve kilimin kalmadığı görülmüştür.”
Fotoğraf altı: Yunanlılar tarafından yakılan Orhangazi kasabası cami-i şerifi. (Orhangazi kasabası tahminen 1000 haneli olup yunanlılar tarafından bilcümle emakini diniyye ve resmiyesiyle kamilen ihrak ve ahalinin kısmi azami katil ve imha ve eşya ve nakitleri gasb ve yağmalanmıştır.)**
Yunanlılar tarafından yakılan Nasrettin Paşa Camii***
Bugün bu ülkenin camileri açıksa ve bugün bu ülkenin semalarından hala ezan sesleri yükseliyorsa bunu “cami düşmanı” ilan ederek saldırdığınız o Atatürk’e, o İsmet İnönü’ye, o cumhuriyeti kuran iradeye borçlusunuz beyler.
Atatürk Adlı Camiler
Bugün Türkiye'deki 83.000 camiden sadece 6'sının adı “Atatürk Camisi”dir. Benim tespit edebildiklerim şunlardır:
1- Bitlis, ATATÜRK CAMİ-İ ŞERİFİ,
2- Mardin-Kızıltepe ATATÜRK Camii,
3- Eskişehir-Mihallıçcık ATATÜRK Camii,
4- İstanbul-Kartal Soğanlık ATATÜRK Camii,
5- İzmir-Karşıyaka MUSTAFA KEMAL PAŞA Camii,
6- İstanbul-Büyükçekmece Beykent ATATÜRK Camii…
Bırakın Atatürk adını taşıyan camileri, bugün Türkiye'de "Atatürk rozetine" bile tahammül edemeyen sözde “imamlar” vardır: Örneğin, 27 Kasım 2010 tarihli Hürriyet'in haberine göre: "Trabzon'un Beşikdüzü İlçesi Merkez Camii İmamı Sezai Yaşar, yakasında Atatürk rozeti ile gelen 80 yaşındaki Ömer Atalar'a, “Bunu takıp camiye gelmeyin, günah işliyorsunuz” demiştir.[20]
MENDERES'İN YIKTIĞI CAMİLER VE MESCİTLER
AKP'nin "cami söyleminin" Mehmet Şevket Eygi'den etkilendiği açık. Ancak başta Başbakan olmak üzere AKP'li yetkililer, Mehmet Şevket Eygi'nin yazıp söylediklerini bile işlerine geldiği şekilde kullanmışlardır. Şöye ki, Eygi "Cami Kıyımı" adlı kitabında, "Cami kıyımı 1950-60 arasında da devam ederek yol açma bahanesiyle nice tarihi caminin temellerine kadar yıkılmasına sebep oldu" diyerek 1950-1960 arasında DP ve Menderes döneminde yıkılan ve satılan camilerden de söz etmiştir. Ancak başta Başbakan olmak üzere AKP'li yetkililer "cami söylemlerinde" hiç bir zaman bu durumdan söz etme gereği duymamışlardır.
Bu nedenle ben de DP lideri Menderes’in sattırdığı ve yıktırdığı camilerden söz edeyim. Kim bilir belki Sayın Başbakanımız gelecek grup toplantısında da DP’nin ve Menderes’in yıktırdığı camilerden söz eder!
Araştırmalarım sonunda Menderes zamanında sadece İstanbul'da 54 tane caminin yol açma ve değişik imar faaliyetleri sebebiyle yıkıldığını öğrendim. DP döneminde İstanbul Tophane, Karaköy, Fatih, Eminönü, Beşiktaş'da tam anlamıyla bir tarihi cami katliamı yaşanmış.
DP ve Menderes döneminde İstanbul'daki tarihi cami ve mescit katliamı İstanbul'un imarı için getirilen Fransız Mimar Henry Prost eliyle gerçekleştirilmiştir. Zeki Bağlan Hoca, 2010 yılındaki bir konferansında bu gerçeği şöyle ifade etmiştir:
"İlk darbeyi Saraçhane-Unkapanı arasında vurur. Çandarlı ibrahim Paşa Hamamı, Altuncuzade Tekkesi ve Süleyman Halife Mektebi bir yana Hoca Teberrük Mescidi sanat değeri çok yüksek bir binadır. Revani Mescidi hiç gereği yokken yıkılır. Divan Edebiyatının ünlü isimlerinden Revani Çelebi'nin mezar taşı dahi kırılır. Bir Bayezid devri eseri olan Firuzağa Mescidi yola tesadüf etmez. Buna rağmen bileti kesilir, ortadan kaldırılır.
Hoca Sinan tarafından yaptırılan Azepler Mescidi Fatihli yıllardan kalmadır ama hamamı ile birlikte yola katılır. Kanuni devri hatırası Tüfenkhane Mescidi üç kuruşa satılır. Saraçhane Mescidinin üzerinde ise şu an resmi daireler vardır.
Prost, bu kadarla yetinmez. İkinci yıkım Furyası ile (1955-57) yol kenarında kalan mescidleri de ayıklar. Zeytinciler Mescidiyok edilir.. Voynuk Şücaeddin Camii'nin yıkım emrini kimin verdiği hiç anlaşılamaz. Hazire bile darma duman edilir, istanbul'un ilk Belediye Başkanı Hızır Bey'in mezarı ortada kalır. Arsalar tekrar camileştirilemesin diye hızla betonlaştırılır ki bu alanda iMÇ blokları yayılır.... Sadece 56-57 yılları arasında 54 camiyi yıktırır. Bunun yanında hamamların, tekkelerin, sebillerin, çeşmelerin hesabı yapılmaz..."(20a)
İşte İstanbul'da DP döneminde Menderes'in yıktırdığı ve tahrip ettirdiği tarihi camilerden bazıları:
-1465 tarihinde inşa edilmiş olan tarihi Murat Paşa Camii Vatan caddesi yapılırken 1957'de yıkılmıştır.
-Yeni Kapı yakınlarında Fatih döneminden kalma 1479 tarihli Çakır Ağa Camii yine yol yapım çalışmaları nedeniyle 1958'de yıkılmıştır.
-Aksaray'da Vatan cadesinin başlangıcında yer alan Fatih döneminden kalma Camcılar Camii ve çeşmeleri, 1957 yılında yol yapım çalışmaları nedeniyle yıkılmıştır.
-Aksaray'da,1555 yapımı tarihi Kazasker Abdurrahman Camii 1957'de yol yapım çalışmaları nedeniyle yıkılmıştır.
-Karaköy Kabataş arasındaki Süheyl Bey Camii 1957'de yol yapım çalışmaları sırasında yıkılmıştır.
-Karaköy Kabataş arasındaki 1878-1879 yapımı, özgün mimariye sahip çok nadide eserlerden biri olan Karaköy Mescidi veya camisi 1958'de yol yapım çalışmaları sırasında yıkılmıştır.
-Karaköy Kabataş arasındaki II. Mahmut döneminden kalma, 1826 yapımı, tarihi Nusretiye camii ve sebili 1958'de yol yapımı sırasında tahrip edilmiştir.
-Karaköy Kabataş arasındaki Mimar Sinan eserlerinden Kılıçali Paşa Camii ve dükkanları 1958'de yol yapım çalışmaları sırasında tahrip edilmiş, bazı duvarları yıkılarak yeniden yapılmıştır. (20b)
DP ve Menderes döneminde İstanbul Aksaray'da Vatan Caddesi yapılırken yıkılan tarihi camilerden bazıları****
İstanbul'un tarihini en iyi bilen Türkiye’nin sayılı sanat tarihçilerinden Prof. Dr. Semavi Eyice, Milliyet gazetesinde Neşe Mesutoğlu'na verdiği röportajda, Menderes’in bazı camileri kapattığını ileri sürmüştür.
1950’lerde Yeni Sabah gazetesinde yazar olan Semavi Eyice, Adnan Menderes'in Sekban Paşa Mescidi, Mimar Ayaz Camii, Velide Camii'nin türbesi gibi dini eserleri yıktırdığını anlatmıştır.
Eyice, kendisinin bu cami, mescit ve türbelerin yıkılmasına gazetesinde itiraz ettiğini ancak uyarıldığını da belirtmiştir. Eyice, Türk tarihi için önemli olan Zeyrek evlerinin de bu dönemde yıkıldığını söylemiştir.[21]
Prof. Semavi Eyice, “Sanat Alemi” dergisinden Ülkü Ö Akagündüz’e verdiği röportajda da bu gerçeğin altını çizmiştir:
İşte Semavi Eyice’in o röportajından bazı bölümler:
“Menderes döneminde nice ibadethaneler şuursuzca yıkıldı. (Menderes'in) adına görkemli bir türbe yapıldı; ama günahı da çoktu hani.” diyen Eyice, İstanbul’da geniş caddelere, meydanlara ve yeşil sahalara karışıp giden elliden fazla caminin bazısı, projeleri hiç tehdit etmediği hâlde biraz da keyfî uygulamalarla ortadan kaldırılmış. Semavi Hoca, Menderes’in açtırdığı Atatürk Bulvarı’na kurban giden iki camiden şöyle söz ediyor:
"Bozdoğan kemerinden Aksaray’a inerken sağda iki küçük cami vardı. Baba Hasan Alemi ve Oruç Gazi Camileri. Baba Hasan Alemi’yi daha o zaman vakıflar kiraya vermişti. Hatta bir öğretmen oturuyordu içinde. Cadde üstünde olmamasına rağmen yıktılar onu. Oruç Gazi mamurdu, kullanılıyordu. Hiç lüzumu yokken yıkıldı o da. Bulvar açıldığında, dört tarafında servi ağaçlarıyla çok şirin bir durumu vardı, caddeden dışarıda ve biraz çukurdaydı zaten. Kimin aklına estiyse, lüzumsuz burada dediler, yıktılar.”
“Adana’da kentin göbeğinde, camisi, medresesi, kütüphanesiyle görkemli bir külliye düşünün. 1650’lerde Cafer Paşa yaptırmış, 1950’de cadde genişleyecek bahanesiyle yıkılmış. Ne var ki arsa hala boş, külliye yıkıldığı ile kalmış, şehrin anıtsal yapısının yerinde şimdi çömlekçi var".[22]
Karaköy'de kıyıda, Galata Köprüsü’ne bakan Ziraat Bankası’nın (bir zamanlar Avusturya Bankası) hemen arkasında yer alan, fotoğraftaki bu küçücük şirin ve zarif cami, 1958’de DP döneminde Menderes tarafından meydan genişletmesi bahanesiyle yıkıldı. Oysa ki uzmanlara göre, eğer amaç, gerçekten de meydan veya yol genişletmesi ise camiin yıkılmasına gerek yoktu. Nitekim bu cami ile aynı hizada bulunan Ziraat Bankası'na dokunulmadan yol genişletilmiştir.
Menderes döneminde Bayrampaşa'ya Stadyum Yapılması için Yıktırılan Tarihi İstanbul Surları
İstanbul'un birçok tarihi camisini yıktıran DP ve Menderes, (tarihi camilerin bakım ve onarımı konusunda çıkarılan yasaya rağmen)İstanbul'un abidevi camilerine de ilgisiz kalmıştır. Bu durum dönemin basınınca eleştirilmiştir. Örneğin, Sultanahmet Camii'nin etrafının gecekondularla kuşatılmasını ve bakımsızlığını Metin Engin, 1953 yılında Cumhuriyet gazetesinde şöyle eleştirmiştir: "İstanbul'un en büyük tarihi abidelerinden olan Sultanahmet Camisi gecekonduların ve usulsuz inşaatın istilası altında... üç beş teneke parçası ya da taş bulan her şahıs caminin duvarına bitişik bir gecekondu inşa ediyor. Sultanahmet Camisi'nin hali ise büsbütün utanç verici.1950'de Vakıflar tarafından tamir edilirken bir amalenin dikkatsizliği yüzünden kül olan, camiye bitişik mahfil-i hümayun üç seneden beri harap ve yanık bir vaziyette bırakılmış.Bu feci manzara muhteşem caminin bütün güzelliğini ortadan kaldırmaya kafi geliyor. Vakıflar Umum Müdürlüğü acaba neden burasını tamir edip camiyi bu çirkin vaziyetten kurtaramaz." (22a)
Bu noktada insanın aklına birkaç soru geliyor:
1. İsmet İnönü keyfi nedenlerle camileri kapatmadığı halde “İsmet Paşa camileri kapattı!” diye birileri yıllardır milleti kandırırken; Adnan Menderes, bazı tarihi camileri ve mescitleri yıktırdığı halde neden hiç kimse “Menderes camileri ve mescitleri yıktırdı!” diye çıt bile çıkarmamıştır.
2. Menderes döneminde Türkiye’nin dört bir yanındaki tarihi kiliseler, cemaati olmadığı halde, törenlerle ibadete açılırken, neden hiç kimse “Menderes Türkiye’de Hıristiyanlığın yayılmasını sağladı!” diye bağırıp çağırmamıştır.[23]
3. Çok daha önemlisi AKP döneminde 2010 yılında satışa çıkarılan İzmir Foça’daki Kozbeyli köyü camiinden neden hiç söz eden yoktur?[24]
4. “Tek parti CHP camileri kapattı” diye sızlananlar neden hiçbir zaman “Tek parti döneminde açılan Halkevleri ve Köy Enstitülerini DP kapattı. Böylece Türk aydınlanması büyük bir darbe yedi.” demez? 1951’de DP ve Menderes, Türkiye’nin dört bir yanındaki 478 Halkevi merkezini, 5000 Halkevi şubesini ve 4000 Halkodasını kapatmıştır. 1954’te de o güne kadar 25.000 öğretmen yetiştiren Köy Enstitülerini kapatmıştır.[25]
Sonuç olarak diyeceğim şu ki: Tarih üzerinde işinize geldiği gibi tepinemezsiniz beyler...
Cumhuriyet tarihi yalanlarına cevap vermeye devam edeceğim…
Not: Bu konunun ayrıntılarını CUMHURİYET TARİHİ YALANLARI, 2. KİTAP adlı kitabımdan öğrenebilirsiniz.
Kaynaklar-Dipnotlar
[1] Gotthard Jaeschke, Yeni Türkiye’de İslamcılık, Ankara, 1972, s.65,66.
[2] Sinan Meydan, Atatürk İle Allah Arasında, İstanbul, 2009, s. 655.
[3] Jaeschke, age, s.64, 65.
[4] Vakit gazetesi, 30 Kanunu Evvel 1928.
[5] Tufan Türenç, “Çirkin İftira ve Gerçek”, Hürriyet gazetesi, 11 Ocak 2011.
[6] Ramazan Balkan, “İsmet Paşa’nın Yıktırdığı Camiler”, Kocatepe gazetesi,
[7] Balkan, agm.
[8] Turgut Özakman, Cumhuriyet, II. Kitap, Ankara, 2011, s.15
[9] Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nden nakleden Meydan, Atatürk İle Allah Arasında, s.656.
[10] A. Afet İnan, Devletçilik İlkesi, (İlk baskı 1937) Ankara, 1972, ek 7.
[11] Abdurrahman Kasapoğlu, Atatürk’ün Kur’an Kültürü, İstanbul, 2006, s.390.
[12] Ali Metin Çavuş’tan nakleden Yurdakul Yurdakul, Atatürk’ten Hiç Yayınlanmamış Anılar, İstanbul, 2005, s.156.
[13] Üzeyir Lokman Çaycı’nın Paris Camii ve Enstitüsü rektörü Abbas Bencheikh El Hocine’le yaptığı röportajdan; Üzeyir Lokman Çaycı, “Paris Camisinde Atatürk’ten Işıklar ve İzler Var”, Aktüel dergisi, 26 Eylül 2009.
[14] İsmail Yakıt, “Birikimli ve Bulunmaz Bir Dost Prof. Dr. Hüseyin Ayan Hoca”,AÜ, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S.39, Erzurum, 2009. s.1.
[15] Hakan Yılmaz, “Yamamada Torijori: Abdülhamit’ten Türkçe Öğrendi Atatürk’e Japonca Öğretti”, Zaman gazetesi, 6 Mayıs 2006; Torijori Yamada, “Toruko Gakan” (Türkiye'ye Resimli Bir Bakış) adlı bir kitap yazmıştır.
[16] Yurdakul, age, s.156.
[17] Kasapoğlu, age, s.390, Meydan, age, s.656,657.
[18] Ayrıntılar için bkz. Meydan, age, s.657 vd.
[19] İbrahim Ural, Bu da Bilmediklerimiz, İstanbul, 2009, s.24, 25.
[20] Hürriyet gazetesi, 27 Kasım 2010.
(20a) Zeynep Şahiner, "Menderes Camileri Tekkeleri Neden Yıktırdı", HABERKÜLTÜR.NET. 5 Ocak 2010.
(20b) Barış Ertem-Mustafa Cevdet Altunel, "İstanbul İmarındaki Tarihi Eser Kaybının Tarih ve Turizm Açısından İncelenmesi: Karaköy-Kabataş Bölgesi", Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, C.2, S.4, Aralık 2011, s.69-72;Behçet Ünsal, “İstanbul’un İmarı ve Eski Eser Kaybı”, Türk Sanat Tarihi Araştırma ve İncelemeleri Dergisi,Cilt 2, s.46-49; Müge Ceyhan, İstanbul'da Tarihi Çevre Koruma ve Basın, İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s.41-42.
[21] “Meğer Menderes Camileri Yıktırmış” Odatv.com, 30 Mart 2011.
[22] “Sanat Alemi”nden naklen, “Satılan Cami ve Mescitler Ne Oldu?”, Haber 7.com, 19 Şubat, 2008.
(22a) Metin Engin, Cumhuriyet gazetesinden naklen Ceyhan, age, s.37.
[23] Menderes döneminde açtırılan kiliseler için bkz. Sinan Meydan, Cumhuriyet Tarihi Yalanları, 2. Kitap, s. 612 vd. “Menderes’in Açtırdığı Kilise ve Diyalogculuk"
[24] “AKP’den Satılık Cami”, Yeniçağ gazetesi, 08.11.2010.
[25] Sinan Meydan, Akl-ı Kemal “Atatürk’ün Akıllı Projeleri”2.cilt, İstanbul, 2012, s.101,104.
* www.isteataturk.com'dan alınmıştır. (erişim tarihi, 25 Nisan 2012)
** www.orhangazim.net'den alınmıştır. (erişim tarihi, 25 Nisan 2012)
*** www.hayirlarkoyu.com'dan alınmıştır. (erişim tarihi, 25 Nisan 2012)
**** www.dunyabulteni."Aksaray'ın Kayıp Hazineleri" Dünya Bülteni, 28 Eylül 2010.
------
Yazının alındığı yer: https://odatv.com/evet-inonu-bazi-camileri-depoya-cevirdi-2804121200.html
▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄
[Edited at 2018-03-31 23:35 GMT] ▲ Collapse | |
|
|
Adnan Özdemir Türkiye Local time: 18:03 Member (2007) German to Turkish + ... TOPIC STARTER "FETÖ’de 5 kademeli yeni yapı" | Apr 1, 2018 |
--Alıntıdır--
Habertürk 01.04.2018 - 06:27 | Güncelleme: 01.04.2018 - 12:49
Emniyet birimleri, yaptıkları çalışmalarda 15 Temmuz darbe girişiminden sonra faaliyetlerine devam etmeye çalışan FETÖ/PYD’nin, örgüt üyelerini yeni sıfat ve adlandırma ile gruplandırdığını ortaya çıkardı
Emniyet birimleri terör örgütü FETÖ/PYD ile bağlantı kişilerin “Yüceler”, “İbn-i Erkam” ve “Serden Geçti” grubu olarak adlandı... See more --Alıntıdır--
Habertürk 01.04.2018 - 06:27 | Güncelleme: 01.04.2018 - 12:49
Emniyet birimleri, yaptıkları çalışmalarda 15 Temmuz darbe girişiminden sonra faaliyetlerine devam etmeye çalışan FETÖ/PYD’nin, örgüt üyelerini yeni sıfat ve adlandırma ile gruplandırdığını ortaya çıkardı
Emniyet birimleri terör örgütü FETÖ/PYD ile bağlantı kişilerin “Yüceler”, “İbn-i Erkam” ve “Serden Geçti” grubu olarak adlandırıldığı belirlendi.
13 kişilik Yüceler grubunun örgütün en üst tabakası olduğu ve Fethullah Gülen ile yakın çevresinden oluştuğu öne sürülüyor. 300 kişiden oluşan İbn-i Erkam grubunun örgütün hassas noktası olduğu ve dağılması halinde örgütün tamamen çökebileceği, bu grubun “finansal güç” ve “deşifre edilmemiş topluluk” olarak değerlendirildiği ifade ediliyor. İbn-i Erkam grubunda bulunan örgüt üyelerinin uluslararası bağlantılarının olduğu, yurtdışına yoğun giriş-çıkış yaptıkları, ağırlıklı olarak ticari faaliyetlerle uğraştıkları öğrenildi. 600 kişiden oluşan Serden Geçti grubunda bulunanların da İbn-i Erkam grubundaki yakınlarının iletişiminden sorumlu oldukları, kendilerini İbn-i Erkam grubu için feda edebilecekleri, bu grubunun işleri ile ilgilendikleri dile getiriliyor. Gazete Habertürk'ten Neşet Dişkaya'nın haberine göre yapılan operasyonlar ve istihbarat çalışmalar sonucu ortaya çıkarılan ve 5 basamaktan oluşan örgütün yeni şeması şöyle:
- YÜCELER: Örgüt lideri ve yakın çevresi, 13 kişi
- İBN-İ ERKAM: Uluslararası bağlantılı, kripto, 300 kişi
- SERDEN GEÇTİ: İbn-i Erkam’a bağlı, 600 kişi
- KAÇAK ÜYELER: Yurtiçinde ve yurtdışında firari olanlar
- FEDA: Adli işlem görmüş ve/veya tutuklu örgüt mensupları.
Kaynak: http://www.haberturk.com/fetode-5-kademeli-yeni-yapi-1900398
▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄
▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄
--Alıntıdır--
FETÖ'nün imamı itiraf etti
Takvim, 01 Nisan 2018, Pazar 16:26
Kosova Başbakanı Ramush Haradinaj'ın FETÖ'nün Kosova yapılanmasına sahip çıkmasının nedeni belli oldu. Kosova Başbakanı'nın çocuklarının FETÖ okullarında okuduğu ortaya çıktı.
FETÖ'nün eğitim imamlarından Hasan Demir ile canlı yayın bağlantısı yapan FETÖ'cü gazeteci Fatih Akalan Facebook üzerinden yaptığı yayında şaşırtan itiraflarda bulundu. Birçok ülkede devlet yöneticilerin, siyasetçilerin bürokratların, gazetecilerin ve akademisyenlerin çocuklarını ücretsiz olarak okutan ve maaşa bağlayan FETÖ'nün Kosova'da da boş durmadığı öğrenildi.
KOSOVA BAŞBAKANI'NIN ÇOCUKLARINI BİZ OKUTUYORUZ
Canlı yayında Kosova Başbakanı'nın ve Meclis Başkanı'nın çocuklarının FETÖ okullarında okutulduğunu itiraf eden örgütün eğitim imamı Hasan Demir "Böyle bir ortamda bize nasıl operasyon yapılabilir" diyerek Kosova'da yaşadıkları büyük şokun şaşkınlığını gizleyemiyor.
ALMANYA'YA KAÇAN FETÖ'NÜN GAZETECİSİ DE ŞOKTA
FETÖ/PYD soruşturması kapsamında aranan örgütün gazetecisi Fatih Akalan da Almanya'nın Frankfurt şehrinden yaptığı canlı yayında Kosova Başbakan'ının çocuklarının FETÖ okullarında okutulmasına rağmen Türkiye tarafından böyle bir operasyon yapılabilmesinin inanılmaz olduğunun altını çiziyor.
Kaynak: https://www.takvim.com.tr/guncel/2018/04/01/fetonun-imami-itiraf-etti
▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄
▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄
--Alıntıdır--
Türk Solu-Gökçe Fırat, Fetullahçı "abi" çıktı!
Nabız Haber 03.08.2016
"Türk Solu" Fethullahçı çıktı. Kendini solcu sanan faşist bir kitleyi komünist sakallı bir abiyle trollediler.
Herkesin Ergenekoncu ilan edildiği, FETÖ'nün kendisinden olmayan herkesi hapse attığı dönemde Gökçe Fırat ve Türk Solu dergisine dokunan olmadı.
Gökçe Fırat, misyonunu tamamladığında ilk pozunu Ekrem Dumanlı'yla vererek aslına döndü.
ABİYDİ SAKALLI KOMÜNİST OLDU
KOMÜNİST KİTLEYİ TROLLEME GÖREVİNİ TAMAMLADIĞINDA
Kaynak: http://www.nabizhaber.com/turk-solu-gokce-firat-fetullahci-abi-cikti-12225h.htm
ADO_YORUM: Birbirinden rezil ASLI FETULLAHÇI çakma TÜRK SOLU dergisinin diğer KAPAKLARINA yukarıdaki bağlantıdan bakılabilir. Girmedikleri kılık kalmamış işte...
▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄
--Alıntıdır--
Milliyet 07.06.2017 09:16
Gökçe Fırat Çulhaoğlu hakkında şok bir bilgi daha!
FETÖ’nün medya yapılanmasına ilişkin yürütülen‘darbe’ soruşturmasında, tutuklu sanıklardan Türk Solu Gazetesi yazarı Gökçe Fırat Çulhaoğlu’nun, örgüte ait bir şirkette sigortalı olarak çalıştığı ortaya çıktı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca Fetullahçı Terör Örgütü’nün medya yapılanmasına yönelik yürütülen ‘Darbe’ soruşturması tamamlandı. Hazırlanan iddianamede; Atilla Taş, Murat Aksoy, Mutlu Çölgeçen, Gökçe Fırat Çulhaoğlu, Abdullah Kılıç, Bünyamin Köseli, Cihan Acar, Erkan Acar, Hüseyin Aydın, Oğuz Usluer, Seyit Kılıç, Yetkin Yıldız, Yakup Çetin sanık olarak yer aldı. İddianamede, sanıkların FETÖ’nün medya yapılanmasında yer aldıkları, darbe girişimi öncesi ve sonrasında, kamuoyu oluşturmak amacıyla ‘etki ajanlığı’ yaptıkları vurgulandı.
KADROSU VAR
Sanıklar hakkında ikişer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenen iddianamede, Türk Solu Gazetesi’nin yazarı Gökçe Fırat Çulhaoğlu’na geniş yer verildi. Soruşturmada, aynı zamanda Ulusal Parti’nin Genel Başkanı olan Çulhaoğlu’nun, FETÖ’nün kayyum atanan finansörü Kaynak Holding’e bağlı Işık Özel Eğitim Yayıncılık Şirketi’nde SGK kaydının olduğu ortaya çıktı. Gökçe Fırat Çulhaoğlu’nun FETÖ/PDY üyeleri ile birlikte İstanbul Adliyesi’ndeki eylemlere katıldığı, örgütün medya yapılanmasında Zaman Gazetesi’nin eski Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı ile beraber hareket ettiğine de iddianamede yer verildi.
SOSYALİST KILIFLI
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan iddianamede, Çulhaoğlu için “Sosyalist / solcu görünümlü FETÖ/PDY tetikçisi” ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği video kayıtlarıyla da gündeme gelen Gökçe Fırat Çulhaoğlu’nun da aralarında bulunduğu ‘FETÖ’nün medya yapılanması’ sanıkları, ‘silahlı terör örgütüne üye olmak’ suçundan tutuklu olarak yargılandıkları İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 31 Mart’ta tahliye edilmişti. Ancak, Başsavcı Fidan’ın itirazı üzerine yeniden tutuklanmışlardı.
SAKALLA SOLCU KİTLEYİ TROLLEDİ
'Komünist' sakalı bırakarak Türk Solu dergisini çıkaran Gökçe Fırat Çulhaoğlu'nun aslında bir FETÖ abisi olduğu iddia edilmişti. Zaman gazetesi ve Bank Asya önündeki eylemlere katılan, Firari FETÖ'cü Ekrem Dumanlı'yla aralarından su sızmayan Çulhaoğlu'nun eski halini görenler şaşırıyor.
Kaynak: http://www.milliyet.com.tr/gokce-firat-culhaoglu-hakkinda-sok-gundem-2464124/
[Edited at 2018-04-01 21:23 GMT] ▲ Collapse | | | Adnan Özdemir Türkiye Local time: 18:03 Member (2007) German to Turkish + ... TOPIC STARTER "Bakan Kaya’nın kardeşinin ‘ihale’ başarısı!" | Apr 2, 2018 |
--Alıntıdır--
Haber: Sözcü/ Özlem GÜVEMLİ 2 Nisan 2018 13:21
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın meclis üyesi kardeşi Sümeyye Sayan’ın Gaziosmanpaşa Belediyesi’nden aldığı 'etik tartışması' yaratan ihalelere bir yenisi daha eklendi. 2015-2016 yıllarında Gaziosmanpaşa Belediyesi’nden toplam 1 milyon liralık ihale alan Sayan’a 2017 yılında da 673 bin 200 liralık ihale verildi. Bakanın 29 yaşındaki İBB meclis üyesi kardeşi, böylelikle 3 yılda yaklaşık 1.5 milyon liralık ihale almış oldu.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ve Fatih Belediyesi'nin AKP'li Meclis Üyesi olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya'nın 29 yaşındaki kız kardeşi Nazmiye Sümeyye Sayan, Gaziosmanpaşa Belediyesi'nin düzenlediği ihalelerin vazgeçilmez ismi oldu. Gaziosmanpaşa Belediyesi'nin her yıl sunulan gelir gider denetim raporlarına CHP grubu tarafından yazılan muhalefet şerhinde ortaya çıkan AKP'li İBB meclis üyesinin daha önceki yıllarda aldığı ihaleleri 2017 yılında da almaya devam ettiği görüldü.
PSİKOLOJİK DESTEK İHALESİ
2015-2016 yılları arasında Gaziosmanpaşa Belediyesi'nin açtığı 3 ayrı ‘psikolojik destek hizmeti’ ihalesinden toplam 1 milyon 30 bin TL'lik iş alan Nazmiye Sümeyye Sayan'a ait DİGİMED Eğitim Danışmanlık Şirketi, 2017 yılında da aynı ihaleyi aldı. Belediye 26 Ocak 2017 tarihinde “2017 yılı Aile Danışma Merkezi Psikolojik Destek Seansları Hizmet Alım İşi” ihalesine çıktı. Yaklaşık maliyet toplam 6 bin 800 seans için 836 bin lira olarak belirlendi. İhaleye 2016 yılında olduğu gibi aynı 3 firma katıldı. Terapi Eğitim ve Sağlık Psikolojik Danışmanlık Şirketi 734 bin lira, Çare Aile ve Çocuk Eğitim Danışmanlık 816 bin lira, meclis üyesi Sümeyye Sayan'ın şirketi Digimed Eğitim Danışmanlık Şirketi de 673 bin 200 lira teklif verdi. Yapılan değerlendirme sonucunda ihale ekonomik açıdan en avantajlı teklifi sunan Digimed Eğitim Danışmanlık Şirketi ile 673 bin 200 liralık sözleşme imzalandı.
2016'DA KARDEŞ ŞİRKET ALDI
2016 yılının denetim raporuna yazılan muhalefet şerhinde de aynı ihale eleştiri konusu olmuştu. 2016 yılında 8 bin seans için düzenlenen ihaleyi 752 bin liraya Terapi Eğitim ve Sağlık Şirketi almıştı. Şirket, bakanın kardeşi Sayan'a ait değildi ancak psikologlarını ve iş bitirme belgelerini ortak olarak kullanan “kardeş şirketti.”
İBB MECLİS ÜYESİ, İLÇE BELEDİYESİNDEN İHALE ALAMAZ
Muhalefet şerhini yazan CHP Gaziosmanpaşa Meclis Üyesi Cengiz Aydoğdu, 5393 sayılı Belediye Kanunu'nun 28.maddesine göre belediye meclis üyelerinin görevleri süresince ve görevleri sona ermesinden itibaren bir yıl süreyle belediye ve bağlı kuruluşlara karşı doğrudan doğruya veya dolaylı olarak taahhüde giremeyeceğini, komisyonculuk ve temsilcilik yapamayacağını belirtti. Bu ihalelerin etik ve yasal olmadığını vurgulayan Aydoğdu “Kamu İhale Kanunu açısından, bir İBB Meclis üyesinin İSKİ'den AĞAÇ AŞ'den BELTUR'dan ihale alması ne ise bir ilçe belediyesinden de ihale alması aynı şeydir. İBB meclis üyeleri ilçe belediyelerinin bütçelerini onaylarlar. Onların iş ve işlemleri ile ilgili komisyonlarda görev, mecliste karar alırlar. Bu nedenle ilçe belediyelerinden ihale almaları yasalara aykırı” dedi.
2.5 MİLYONLUK İHALE
Gaziosmanpaşa Belediyesi CHP Grup Başkanvekili Ferhat Epözdemir de Sayan'ın Gaziosmanpaşa Belediyesi'nden 2015 yılından beri yaklaşık 1.5 milyon liralık ihale aldığına dikkat çekerek “Meclis üyesi Sayan'ın, doğrudan almadığı ilişkili olduğu kardeş şirketler aracılığı ile kazandığı ihaleyi de eklersek bu rakam 2.5 milyon lirayı buluyor. Bakanın kardeşi bu ihalenin abonesi olmuş. Her yıl ya kendisi ya bağlantılı olduğu başka bir şirket alıyor bu ihaleyi. Bu siyaseten gayrı ahlaki bir durum. Sayan ailesi Gaziosmanpaşa'da hep varlar. Şu anda bakanlık yapan Sayan, daha önce de belediyenin şirketi GOPAŞ'da yönetim kurulu üyesiydi” dedi.
Kaynak: https://www.sozcu.com.tr/2018/gundem/bakan-kayanin-kardesinin-ihale-basarisi-2325430/
[Edited at 2018-04-02 13:16 GMT] | | | Adnan Özdemir Türkiye Local time: 18:03 Member (2007) German to Turkish + ... TOPIC STARTER "AKP'lilerin nikahında kesin keramet var!" | Apr 5, 2018 |
--Alıntıdır--
Odatv/ Yazı: Sami Menteş 05.04.2018 17:37
Her genç böyle şanssız değil. Örneği yukarıda verdik; bir yakınınız AKP’de yöneticiyse, üniversitelerin kadrosu da, TÜBİTAK’ın yönetimi de size sonuna kadar açılıyor.
AKP Grup Başkanvekili Mehmet Muş, 2012 yılında Ümmü Eymen Özyardımcı’yla evlendi. Çiftin nikah şahitliğini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan yaptı.
Düğün tören... See more --Alıntıdır--
Odatv/ Yazı: Sami Menteş 05.04.2018 17:37
Her genç böyle şanssız değil. Örneği yukarıda verdik; bir yakınınız AKP’de yöneticiyse, üniversitelerin kadrosu da, TÜBİTAK’ın yönetimi de size sonuna kadar açılıyor.
AKP Grup Başkanvekili Mehmet Muş, 2012 yılında Ümmü Eymen Özyardımcı’yla evlendi. Çiftin nikah şahitliğini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan yaptı.
Düğün törenine çok sayıda AKP’li bakan, vekil ve bürokratlar katıldı…
Ümmü Eymen Özyardımcı, düğünden sonra eşinin soyadını kullanmaya başladı. Ve yükselişi bugünden sonra başladı…
BAŞVURULAR İPTAL EDİLDİ, KADROYA ALINDI
Gazi Üniversitesi 26 Aralık 2016'da Tusaş Kazan Meslek Yüksekokulu'nda, Lojistik bölümünde görevlendirilmek üzere "1" kişilik öğretim görevlisi kadrosu açtı ve duyurusunu yaptı.
Kadro için Ümmü Eymen Muş’un da aralarından bulunduğu 3 kişi başvurdu.
Başvuranlardan 2 kişinin başvurusu iptal edildi…
31 Ocak 2017'de sonuçlar açıklandı. Başvuranlar arasında sadece Ümmü Eymen Muş kalmıştı ve 71.31 puanla sınavı kazandı, kadroya alındı.
Ümmü Eymen Muş, Tusaş Kazan Meslek Yüksekokulu'nda hem doktora eğitimini sürdürüyor hem öğretim görevlisi olarak çalışıyordu.
TÜBİTAK’IN TEPESİNDE
Ümmü Eymen Muş, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 38. Maddesi uyarınca TÜBİTAK’ta görevlendirildi. Muş, TÜBİTAK’ta müdür kadrosuyla çalışmaya başladı. Ancak, Muş’un yükselişi hız kesmedi…
Doktora eğitimi devam eden Ümmü Eymen Muş, TÜBİTAK en üst yönetiminde görevlendirildi ve Genel Sekreter Yardımcısı yapıldı.
YÜZ BİNLERCE GENÇ İŞSİZ VAR AMA…
Türkiye’de resmi verilere göre 828 bin üniversite mezunu işsiz var. Bazı gençler, işsizlik nedeniyle intihar ederken, bazı gençler mezun oldukları alanın çok uzağında işlerde çalışmak zorunda kalıyor.
Ama, her genç böyle şanssız değil. Örneği yukarıda verdik; bir yakınınız AKP’de yöneticiyse, üniversitelerin kadrosu da, TÜBİTAK’ın yönetimi de size sonuna kadar açılıyor.
Kaynak: https://odatv.com/akplilerin-nikahinda-kesin-keramet-var-05041839.html ▲ Collapse | | | Pages in topic: < [1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37] > | To report site rules violations or get help, contact a site moderator: You can also contact site staff by submitting a support request » UYARI: Dikkat Scam No recent translation news about Türkiye. |
Protemos translation business management system | Create your account in minutes, and start working! 3-month trial for agencies, and free for freelancers!
The system lets you keep client/vendor database, with contacts and rates, manage projects and assign jobs to vendors, issue invoices, track payments, store and manage project files, generate business reports on turnover profit per client/manager etc.
More info » |
| TM-Town | Manage your TMs and Terms ... and boost your translation business
Are you ready for something fresh in the industry? TM-Town is a unique new site for you -- the freelance translator -- to store, manage and share translation memories (TMs) and glossaries...and potentially meet new clients on the basis of your prior work.
More info » |
|
| | | | X Sign in to your ProZ.com account... | | | | | |